5.BÖLÜM: HATIRALARIN YÜKÜ.

16 4 2
                                    

"Hatıralar, mutlu olsun, kederli olsun hep acı verir."

FYODOR DOSTOYEVSKİ

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte, uykusuzluğun ağırlığıyla gözlerimizi açtık. Cemil ağabeyin kaybı hepimizin üzerinde ağır bir yük bırakmıştı, ama hayat devam ediyordu ve kahvaltı sofrası, en azından biraz olsun neşelenmek için iyi bir fırsattı.

Aras her zamanki gibi erkenden kalkmış, çay demlemeye koyulmuştu. Onun bu işi neden sürekli üstlendiğini anlamak zordu, çünkü çay demlemede bir felaketti. Ama Aras ısrarcıydı, ne kadar kötü olursa olsun, onun demlediği çayı içmek zorundaydık.

Herkes masanın etrafına toplanmış, gözleri mahmur, ellerinde ekmek dilimleriyle bekliyordu. Masada neşeli bir sohbet başlamıştı; Emre, bir önceki gece rüyasında kendi köyünde düğün yaptığını, ama gelini tanımadığını anlatıyordu. Rüyanın sonu pek iyi bitmemişti; 

"Düğün salonu yerine, ahırda dans etmeye başladık!" 

dediğinde herkes kahkahalarla gülmeye başladı.

Aras, çaydanlığı alıp bardakları doldurmak için masaya geldi. Elindeki sıcak çaydanlıkla o kadar dikkatli davranıyordu ki, neredeyse hepimizin gözleri onun ellerindeydi. Sonra aniden bir hareket yaptı ve bir anlık dikkatsizlikle, kaynar çayı bardağa değil, doğrudan kendi ayağına döktü.

Bir saniyelik sessizliğin ardından, Aras'ın ağzından bir "SİKTİR!" çıktı. Çaydanlık elinden düşecek gibi oldu, ama kendini toparladı. Bizse o an hem endişeyle hem de kahkahalarla karışık bir şaşkınlık yaşadık. Herkes ne yapacağını bilemeden birbirine bakıyordu, ama ben refleks olarak hemen ayağa fırladım.

"Dur, dur! Hemen pansuman yapalım!" dedim, ama gülmekten doğru düzgün cümle kuramıyordum. Elime ilk geçen bezi kaptım, çayı döktüğü yerin üzerine bastırdım. Aras yüzünü buruşturmuştu, ama o bile durumu komik bulmuş olacak ki, hafif bir gülümseme belirdi yüzünde.

"Senin çayı demlediğin gün, başımıza bir iş gelmezse şaşarım," dedim. Aras, hala ayağına baskı yaparken, "Bu çayı demlemek resmen savaş kadar zor!" diye cevap verdi.

Herkes, bu beklenmedik olayın ardından gülmeye başlamıştı. Sanki o an, içimizdeki tüm ağırlık bir anlığına uçup gitmişti. Kahvaltı masasında yaşanan bu küçük kaza, bir anda hepimizi biraz olsun rahatlatmış, moralimizi yerine getirmişti.

Aras, ayağına pansuman yapılırken, "Bu da bana ders olsun, bir daha asla çay demlemeye kalkmayacağım," dedi. Tabii ki bu bir yalandı; hepimiz biliyorduk ki, bir sonraki sabah yine çay demlemeye kalkışacaktı.

Kahvaltı devam ederken, masadaki sohbet tekrar canlandı. Bu sefer herkes birbirinin başına gelen komik anıları anlatmaya başladı. Emre, geçen haftaki devriye sırasında yanlışlıkla bir ineği düşman sanıp bağırarak üzerine koştuğunu itiraf ettiğinde, kahkaha tufanı yeniden koptu.

Aras, ayağına yapılan pansumandan sonra, masaya oturup çayını yudumlamaya devam etti. Ama bu sefer, ayağının altında bir buz torbası vardı. "Buz torbası bardağıma da bir şey döker mi?" diye şaka yapınca, bir kez daha güldük.

Sabah kahvaltısının bu şekilde şenlikli geçmesi, hepimize biraz olsun nefes aldırmıştı. Belki bir sonraki görevde neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk, ama en azından bu sabah, tüm kayıplarımıza rağmen biraz olsun gülmeyi başarmıştık.

Aras'ın çay kazası, unutulmaz bir anı olarak hafızalarımıza kazındı. Bu küçük olay, Cemil ağabeyin kaybının ardından yaşadığımız zor günlerde bile, içimizde bir yerlerde hala gülümseyebilme gücümüz olduğunu hatırlattı.

Kahvaltı bitip dağıldığımızda, herkesin yüzünde bir gülümseme vardı. Cemil ağabeyin hatırasını hala içimizde taşıyorduk, ama bu sabah, onun da bizimle birlikte gülümseyebileceğini hissediyorduk. Belki de o da bir yerlerde, Aras'ın çay demleme macerasını izleyip gülüyordu.

Kırık ZincirlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin