Henüz yeni mesleğine atanan ve annesinin dizinin dibinde oturup kitaplar okuyan bir çocuktu Heeseung. Sıcak bir şömine önünde annesinin güzel gelecekler barındıran hikayelerini dinlerdi. Birkaç yıl öncesine kadar da babasıyla birlikte mutlu bir aileydiler. Fakat yaşanan bir trafik kazası sonrası Heeseung kurtarıcısı, süper kahramanı olduğuna inandığı babasından ayrı kalmıştı.
Heeseung, polis olmayı tercih ermişti. Çünkü babası gibi kuvvetli, güçlü, kaslı kocaman bir amir olmak istiyordu. Babasını gururlandırmak ve onunla birlikte çalışmak istemişti. Şimdi inanıyordu ki, babası gökyüzünden onu selamlıyordu.
Aslında her zaman pembe bir masalda yaşadığına inanmıştı Heeseung. Eskiden yaşadıkları çiftlik evindeyken, çayırların arasında koşturur dizlerini kanatır ağlardı. Sonra annesi peşine koşar öperdi kanayan her yeri, dinerdi acısı. Bir prenses gibi büyümüştü aynı.
Geceleri babası masalını okurken annesi yanaklarını öper sımsıkı sarılarak uyurlardı. Kısacası Heeseung hayatın kötülüklerinden tamamen arınıktı. Yanlış şeyler görmemişti, bu lanet dünyanın beyazından ibaretti.
Nishimura Riki ise tam tersiydi. O karanlıktı, pislikten ibaretti. Amacı yoktu, öldürmeyi severdi. Kanın yere düştüğünde bıraktığı şap sesini severdi. Acı çığlıkları severdi. Adının haykırılmasını severdi. Uğraşmayı, rahatsız etmeyi, korkutmayı severdi. Ama Nishimura en çokta hükmetmeyi severdi. Kendisine tapılmasını isterdi.
Küçükken düştüğünde dizlerine pembe bantlar yapıştırılmamıştı annesi babası tarafından. Riki annesi tarafından itilmiş, babası tarafından çelme takılmış ama asla yere düşmemiş bir çocuktu. Hoş büyüdüğünde onları da öldürmüştü.
Siyahtı, ayın karanlık yüzüydü. Zıttı bu dünyaya. Kendi gezegeninde, kendi emirleri altındaydı. Ve tek bir nefreti vardı, mutlu insanlar.
Mutlu, masum, güzel insanları sevmezdi. Yaşamında zorluk görmemiş herkesten nefret ederdi. Hepsinin hayatını karartmak, onları da kendi karanlığına bulamak isterdi. Ve bunu yapmıştı da.
Sırada ki isim de dinlenmek için takıldığı bu cezaevinde ki küçük polisti. Lee Heeseung.
Çoktan aklını karıştırmıştı ve bunun farkındaydı. Bunu kendi hücresine koşturarak gelen tatlı adım seslerinden anlayabiliyordu. Fakat Heeseung'ın bilmediği bir şey vardı. Riki manipüleci bir katildi. Kendisini hemen korkunç hayatına çekeceğinden habersizce koşuyordu.
Aynı zamanda korkuyordu çünkü bu cezaevinde ki en delici suçlulardan birisi olduğunu biliyordu Nishimura Riki'nin. Riki onun ürkek nefes seslerini metrelerce öteden dinlemişti.
Sonunda demirden büyük kapının önünde durarak 512 yazısına baktı ve belinde ki silaha uzanarak eğitimde öğrendiği şekilde tuttu. Şimdi babasını gururlandıracağına inanıyordu.
Küçük elleriyle anahtarı çevirerek hızla içeri girdiğinde karanlık hücrede gözlerinin net görmesi biraz zaman almıştı. Kısık irisleriyle etrafı incelerken eline atılan tekme silahın yere düşmesine neden oldu. Aniden kapının da sertçe üstüne kapatılmasıyla Heeseung jopuna sarıldı. Arkasına dönmek istemişti fakat belinde biten eller ve ağzını kapatan büyük avuçla hareketsiz hâle gelmişti.
Mecburen kurtulmak için kendini ittirirken sadece Riki'nin vücuduna baskı yaptığından habersizdi.
Riki kendi deyimiyle küçüğünün belini iyice sararak onun bedenini duvara yasladı. Daha sonra elinden jopunu alıp onu da fırlattı belirsiz bir köşeye. Heeseung, korkuyordu.
İnce bedeni Riki'nin vücudu altında titremeye başlamıştı.
"Uslu olursan işimiz erken bitecek ufaklık."