Amcası ile birlikte koridorda ilerlediler. Bazı askerler geçerken Pars'a bakıyorlardı.
"Amca, bunlar niye bana bakıyor?"
Amcası kıkırdadı.
"Güzelsin diyedir..."
Pars içinden sabır çekti. Sonunda generalin odasına gelmişlerdi.
"Ben biraz gerildim gibi ama..."
"Gerilmene gerek yok oğlum, kötü bir şey olmayacak."
"Beni kabul ederler mi?"
"Ben albay olduğum için ederler. Hem şuan ordunun elemana ihtiyacı var, asker olmak istediğini duyan sorgulamadan kabul eder seni zaten."
Amcası kapıyı birkaç kez tıklattı ve 'gel' denilince içeri girdiler.
"Kumandanım, sizleri yeğenim Pars Simin ile tanıştırmak isterim. Kendisi orduya dahil olmak ister."
General, Pars'ı süzdükten sonra albaya döndü.
"Pekala, tanışalım bakalım."
Pars yavaşça generale doğru yanaştı.
"Merhaba Pars..."
Bir general ile tam olarak nasıl konuşması gerektiğini bilmediğinden daha da gerilmişti.
"Kusuruma bakmayın lütfen kumandanım, bir generalin karşısında nasıl davranacağım konusunda gerginim, çok çok mahcubum..."
Elini Pars'ın omzuna koydu general.
"Sorun değil, zamanla öğrenirsin. Ee, kaç yaşındasın bakalım?"
"19 kumandanım."
Pars'ı bir kez daha süzdü.
"Maşallah, çok yakışıklı bir gençsin doğrusu. Yani yanlış anlama, kötü bir niyetle söylemiyorum bunları. Boyun posun da var, orduda faydalı olursun eminim ki."
"Yok, yanlış anlamam-
Bir saniye, yani kabul mü edildim?""Evet... Hadi bakalım, sana bir er üniforması ayarlasınlar da bugünden başla eğitim kampına."
Pars heyecanlanmıştı.
"Emredersiniz kumandanım!"
Amcası ile birlikte odadan çıktılar.
"Hayırlı olsun aslanım, bak dedim sana kötü bir şey olmayacak diye..."
"Sağol... üniformayı nereden temin edebilirim şimdi?"
"Ben ayarlatacağım senin için, orasını düşünme. Sen şurada oturup bekle ben üniforma işini halledip geliyorum. Ha bir de görev sırasında bana da üstün olarak bakmalısın."
"Anladım, bekliyorum o zaman burada ben."
Amcası uzaklaşınca Pars oturup yeni yaşantısı hakkında düşüncelere daldı.
"Pars..."
Amcasının onu dürtmesi ile ayıldı.
"Hallettim üniformayı, al bakalım."
"Teşekkür ederim..."
"Ne demek, gidip giyin de aralarına katıl."
"Hemen..."
Pars bir hışımla gitti ve üstünü giyindi. Geri geldiğinde beraber eğitim kampının olduğu alana doğru ilerlediler. Karargahın biraz ötesinde bir yerdeydi. Geldiklerinde acemileri eğiten bir rütbeli onları karşıladı.
"Kumandanım, bahsettiğiniz yeğeniniz mi?"
"Evet, o."
"Gel bakalım..."
"Gerisi sende yüzbaşı, eti senin kemiği benim."
"Bağış üstüne kumandanım."
Amcası oradan uzaklaşınca birliğin komutanı onu alıp diğerlerinin yanına götürdü. Oradaki herkes hazır olda bekliyordu.
"Çaylaklar! Bu kişi Pars Simin Ulubey, Albay Kürşat'ın yeğeni. Bugünden itibaren aranıza katılacak. Ona karşı ters hareketler yapayım demeyin, albay hepimizi mahveder. Tabii ki torpil söz konusu değil, size nasıl davranıyorsam ona da aynı şekilde davranacağım. Anlaşıldı mı?!"
"Anlaşıldı komutanım!"
"Dağılabilirsiniz."
Molaya denk gelmiş olmalıydı ki herkes dağılmış kafasına göre takılıyordu şuanda.
Bembeyaz teni, amber gözleri olan yakışıklı bir asker Pars'a yanaştı.
"Albay Kürşat'ın yeğeni misin gerçekten?"
"Evet, neden?"
"Bir yeğeni olduğunu bilmiyordum... Her neyse, hoşgeldin. Ben Amiran. Amiran Maisuradze."
"Memnun oldum."
Pars, Amiran'ın uzattığı eli tuttu ve tokalaştı.
"Komutan biraz katıdır, daha önce askerlik yapmadıysan eziyet gibi gelebilir dikkat et."
"Sorun değil, alışırım ben. Ee, ne zaman başladınız?"
"1.5 ay oldu. Çok ilerlemedik ama yetişebilir misin bilmem..."
"Yetiştirim... Bir şey sorabilir miyim?"
"Tabii?"
"Nerelisin sen, Türk gibi görünmüyorsun da, ismin de yabancı hem?"
"Ha, Gürcüyüm ben."
"Kökenli misin yoksa direkt Gürcü müsün?"
"Direkt Gürcüyüm."
"O zaman Türk ordusunda ne yapıyorsun?"
"Çocukluğumdan beri Türk vatandaşıyım ben, ailem taşınmış eskiden. Benim de Türk askerlerine ilgim vardı işte, Türkiye'yi de Gürcistan kadar çok seviyorum."
"Anladım... elimizden geleni yapalım o halde Amiran..."
"Hay hay!"
[BÖLÜM SONU]