iyi okumalar 💗
"Evet anne, şu anda ön kapıdan geçiyorum..." diye mırıldandı kulağıyla omzu arasına sıkıştırdığı telefona.
Diğer omzunu kullanarak Kore Ulusal Sanat Üniversitesi yatakhanesindeki küçük, çift kişilik bir oda olan yeni yatak odasının kapısını itti. Önce arkasındaki koridordan gelen zayıf ışık içeri sızdı , duvarlara gölgeler düşürdü. Karşı duvarlara yaslanmış iki yatağı zar zor aydınlatıyordu.
"Güzel görünüyor. Sanırım burada rahat olacağım. Belki eşyalarımı yerlestirirlen seninle görüntülü arama yapabilirim?" diye devam etti.
Telefon görüşmesinin diğer ucundaki tiz bir ses bunu kabul etmiş gibi görünüyordu ve ardından veda etti Jisung telefonu kendisine en yakın yatağın üzerine bıraktı. Kontrol sırasında paylaşacağı söylenmesine rağmen odaya başka birinin girdiğine dair herhangi bir işaret yok gibi görünüyordu. Oda arkadaşıyla tanışacağı için heyecanlıydı ama hangi yataklarını seçeceği konusunda daha da heyecanlıydı. Kafasını şaşırtıcı derecede rahat yataktaki yastığa çarpana kadar kendini geriye doğru düşürdü.
Bir süredir Güney Kore'ye ilk kez geliyordu. Ailesi o çok küçükken İngiltere'ye göç etmişti ve o zamandan beri ülkesine yalnızca birkaç kez dönmüştü; büyükanne ve büyükbabasını ziyaret etmişti lakin onlar öldükten sonra geri dönmek için hiçbir nedeni kalmamıştı. Ta ki Kore Sanatları Üniversitesi'ni öğrenene kadar. Jisung'un ailesi onun oraya tek başına taşınması konusunda emin değildi. Bu zor olacaktı ayni zamanda büyük bir kültür şoku olacaktı ama onu desteklemekten başka çareleri yoktu. Neyse ki onu Korece ve İngilizce öğreterek yetiştirmişlerdi.
Jisung her zaman müzikal olarak absürt derecede yetenekliydi. Kendini buna kaptırırsa rap yapabilir, şarkı söyleyebilir ve hatta dans edebilirdi ve İngiltere'deki tüm müzik öğretmenleri onun mükemmel yetenegini dedteklemislerdi. Hayali Seul'e taşınıp orada müzik yapmaya başlamaktı. Üniversite ona kursta harika bir fırsat sundu, bu yüzden o da nasariya gidecegine inandigi adımı attı ve tek başına hareket etmeye karar verdi.
Her şey çok heyecan verici görünüyordu. En azından 'yalnız' kısmına gelene kadar. Güney Kore ilk başta çok gürültülü görünmüştü ama küçük yatak odası o kadar boştu ki sessizlik odada yankılanıyormuş gibi görünüyordu. Jisung endişeyle saatine baktı; geç kalmıştı, bu yüzden saat zaten akşam yediydi. Oda arkadaşının gelmeyceğini düşünüp endişelenmeye başlamıştı.
Yine de kendini kalkmaya zorlamadan önce yalnızca birkaç dakika dinlenmeye karar verdi.
Yanina aldigi kücük valize sığdırmayı başardığı birkaç şeyi açmaya çalışırken yeni oda arkadaşını düşündü. Oda arkadaşı onunla aynı yaşta mı olacaktı? O da aynı yolda mı olacak? O da uluslararası bir öğrenci olabilir mi? Jisung'un nasıl olduğu umurunda değildi. Gerektiğinde arkadaş edinmekte iyiydi. Bu onun icin önemli değilmiş gibi görünüyordu. Saat gece 23:00' ü gösterdiğinde Jisung çoktan eşyalarını açmayı bitirmiş, ailesini arayıp onlara odasını göstermiş ve havaalanından aldığı hazır ramenden yemişti. Yapacak işi kalmamıştı.
Gecenin geri kalanında, yatakta, gelmeyecek gibi görünen bir oda arkadaşını beklerken yaşadığı çaresizlik çukuruna dönmekten başka pek fazla seçenek yokmuş gibi görünüyordu. Jisung evini ne kadar özlediğini fark ettiğinde parmakları kaburgalarının etrafında keskin bir sızı hissetti.
Bir süre uyuyamayacağını biliyordu; uykusuzluk ondan binlerce geceyi çalmıştı. Jisung, sonunda huzursuz bir uykuya dalana kadar kulaklıklarından müzik dinledi tavandaki fayansları sayarak dalıyordu. Tam o sırada kapıda bir anahtarın sesini duydu ve kilit yavaşça döndü.
Aynı derecede koyu renkli giysiler ve çıkık elmacık kemikleri. Jisung'un oda arkadaşı neredeyse mermerden yapılmıştı ve Jisung neden gözlerini başka bir yerden ayırmaya çalıştığından emin değildi. Diğer çocuk biraz utangaç görünüyordu. Jisung onu gördüğünde kendinde garip hisler olduğunu fark fark etti: bariz hayranlık
"Ee... Ben Jisung. Yani Han Jisung." Kısa bir sessizliğin ardından Jisung kendini tanıttı. Oda arkadaşı hiçbir şey söylemeden içeri girmiş ve boş yatağın üzerine birkaç şey atmıştı.
Hala Kore isimlendirme sistemine alışmaya çalışıyordu ve kendisini neredeyse Jisung Han olarak tanıttığı için kendini garip hissediyordu.
Aldığı tek yanıt "Harika" oldu. Jisung endişeyle diğer çocuğa baktı.
"Adın ne?" sonunda sordu.
'Lee Minho,' diye yanıtladı Lee Minho.
"Harika! Birinci sını mısın? Ben Öyleyim. İngiltere'den Seul'e yeni taşındım, bu yüzden tüm bunları biraz... garip buluyorum," dedi Jisung, umutsuzca konuşmaya zorlamak için."Hayır, ikinci sınıftayım." Jisung cümlenin sonundaki noktayı neredeyse duyabiliyordu.
"Ne okuyorsun?" Jisung sordu. "Sen... Müzik yapıyor musun?"
Diğer çocuğun konuşmakta ne kadar isteksiz göründüğü fark etti tereddütlebaktı. Minho'nun sırtı ona dönüktü, odanın kendi tarafında bir şeyler yapmakla meşguldü. Sonunda baktığında dikkati dağılmış görünüyordu.
"Üzgünüm. Bil diye söylüyorum, burada fazla durmam. Aslında oda arkadaşın olami için burada değilim, o yüzden lütfen benden bir şey bekleme. Ama muhtemelen seni buralarda görürüm ara sıra?" Minho konuşurken göz temasını sürdürdü. Bu Jisung'u sinirlendirdi.
Jisung fark etmemişti ama Minho deri ceketi ve küçük bel çantası dışında tüm eşyalarını yatağın üzerinde bırakmıştı. İkisi de kolunun kıvrımında asılıydı. Jisung, Minho kapıya doğru döndüğünde çıkmak üzere olduğunu fark etti.
"Bekle-" Minho elini kapı koluna koyduğunda Jisung irkildi.
Ona bakmak için döndü, hafifçe kalkmış kaşı dışında yüz ifadesi tamamen boştu. Minho'nun küçük çocuğa bakışında soğuk bir şeyler vardı. Jisung duraksadı.
"Görüşürüz." diye bitirdi Jisung kısık sesiyle. Minho'nun yüzü değişmedi. Işığı kapattı ve gitti.
Jisung karanlığın tekrar etrafına yaklaştığını hissetti. Gözleri tavandaki fayanslara tekrar döndü.
Bu iyi bir yıl için kötü bir başlangıç, diye düşündü kendi kendine. Hepsi bu.