En âdi öz kıyım başkalarına verilen şanstı genç çocuğa göre, böyle bilmişti, böyle görmüş ve böyle büyümüştü. İşkolik insanların psikopat olduğunu düşünürdü küçükken, şimdi ona göre asıl psikopatlık o zamanlar kulak astığı toz pembe ideolojilerdi. Hayat hiç bir zaman peri masalına benzemeyecekti.
Zirve tek kişilikti, bu dünyada birilerinin hayat kurması için diğerlerinin ölmesi gerekiyordu. Bir seri katilden kurtulmak istiyorsanız onu polise şikayet etmeniz bir işe yaramazdı mesela, tilkinin başı kopmadığı sürece koyunlar ölürdü.
Ama genelde tilkiler kazanırdı çünkü sürü psikolojisi sürekli değişim gösterirdi. Kazanmak istiyorsanız ya tilki olacaktınız, ya da tilkiyi bile avlayabilecek bir yırtıcı.
Gencin ailesi yırtıcıydı, bunu onlara kazandıran da paralarıydı, çocukları Minho; doğar doğmaz onun üzerine, geleceği için bir çok plan kurmuşlardı. Ne yapacağını, kiminle evleneceğini, nasıl bir karaktere sahip olacağını belirlemişlerdi, kısaca kendilerine bir çocuk değil, rol model yaratmışlardı. Bir diğer çocukları Momo'yu ise tamamen bir prenses gibi yetiştirip, abisinin tersine özgür kılmışlardı, bu yüzdendir ki kız tam bir ergen gibi davranıyor, abisine gram saygı göstermiyordu.
Bir evin iki temeli vardı, anne ve baba. Fakat bu evde baba, işinden ailesine zaman ayırmayıp bundan pişmanlık bile duymadan, değerlendirebileceği tüm vakitlerde olay çıkaran ve aşkına sahip çıkmayan aptalın tekiydi. Anne ise eşinin ilgisine muhtaç olduğundan, aradığı tüm kriterleri oğluna yüklemeye çalışıp hayalini elleriyle şekillendirmeye uğraşan bir ezikti, böyle olmayı mantıksal evlilik yaparak kendisi seçmişti, sırf daha pahalı çantalar, kıyafetler alıp insanların saygısını kazanmak için parası olan bir adamla tanıştıktan kısa süre sonra evlenmişti.
Bu yüzdendir ya, bazı tercihler insanı insan yaparken, bazıları kimliksizleştirirdi.
Minho ise tercih bile etmediği bir hayat yüzünden kendini savunmaya almak için başkalarını ezmeyi alışkanlık haline getirmiş "narsistik" öğrenciydi. Dizilerde gördüğümüz okulun kötü ve bencil, tipik zengini tam olarak o'ydu. "İyi" olanlarla arasındaki tek fark benimseyemediği benliğiydi.
Boyaları çıkartıp tuvali karşına alırsın, ama fırça ebeveynlerindedir, eline tutuşturup resmine yön verirler, istesen de o tuvali hayatının merkezinden çıkaramazsın, bir daha da tuval çizmeye ilham bulamazsın.
Yine seçim günlerinden biriydi, kumral oğlan kocaman salonda kazanacağını bilse bile bacakları kopana dek çalışmıştı, öğlen arasında herkes yemek yerken çalışırdı hep, daima daha iyisi olmak için satanist bir insanın ruhunu satmasıyla eşdeğer bir şekilde süzülürdü zeminde. Kendini kaybederdi dans ederken, bu hareketleri sergilediği sırada her şey anlamını yitiriyordu. İnsanların varlığı siliniyor, füguranlar birer birer soyutlaşıyordu.
Sadece o vardı, koca gölün tek kuğusu. Bembeyazdı, ama içi öylesine siyahtı ki, kimse avlamıyordu bile onu. Avlayamazlardı da, cesaret edeni dansıyla büyüler, suyuna gömerdi.
Üzerindeki beyaz gömlek havayla bütünleşip dalgalanıyor, Minho yerden her yükselişinde uçuşan tüyler misali büyüleyici bir görüntü oluşturuyordu.
Şayet bu anlar karelere gömülse müzelerde sergilenir bir kapasiteye sahip olurdu.Öğle arası gelip geçerken seçimlere de saatler vardı, üzerindeki gömleği düzeltip üstüne başına çeki düzen verdi, daima iyi gözükmek zorundaydı, annesinin verdiği davetlerde; zorla istemediği kişilerle konuştuktan sonra, babası eve haftalarca uğramadığında, açlıktan defalarca kez bayıldığında, kız kardeşine iyi bir abi olamadığında, insanları ağlattıktan sonra vicdan azabıyla başa çıkarken, doğum gününü sahte çevresi kutlarken evdekiler hatırlamadığında, dans ederken parçaladığı tenini sarıp canı acımıyormuş gibi taklit yaptığında bile mükemmel gözükmek zorundaydı.
Annesinin oğlu olmak zorundaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
vals, hyunho
Fanfiction"eğer bu nehirde benden başka beyaz kuğu varsa, kafasını acımadan keserim, uzatmalara oynamak etik değil çünkü, son vals bu, gösterinin yıldızı daima ben olacağım."