Anılar ve geride kalanlar

0 0 0
                                    

O sabah bütün gece uyanık bir şekilde uzandığım yatağımdan güneş ışığının gözüme ilişmesi ile kalktım. Özellikle ışık geçirmemesi için siyah seçtiğim perdeleri kapattım. Gün ışığından hoşlanmıyordum. Pek de şaşırtıcı değildi.

Lavaboya gidip kendimi buz gibi suya bıraktım ve yarım saatlik bir duşun ardından kendime gelmiştim.

Banyodan çıkıp üzerime sözde gündelik siyah bir elbise giydim ve saçlarımı tarayıp kurumaları için serbest bırakarak odadan çıktım.

Koridorda yürümeye başladığımda saat henüz çok erken olduğu için çoğu kişi uyanmamıştı ama yine de koridorun ortasında, ailemin odasından çıkardıkları eşyaları ve onlara ait bazı resimleri taşıyan birkaç çalışan vardı.

Tamamen unutmuştum.

Boğazımda kederle düğümlenmiş bir yumru oluştu.

Taç sahipleri öldükten veya tahtlarını devrettikten bir süre sonra hükümdarlık yetkileri ile birlikte sahip oldukları her şey bir sonraki yöneticiye geçer, değerli eşyaları tüm diğer hükümdarlar gibi sarayda sergilenirdi.
Ve sonraki yönetici onların kaldığı odaya yani kraliçe süitine geçerdi.

Daha yakından bakmak için oraya doğru ilerlerken kalbim eskisinden daha hızlı atıyordu. Onların yanına vardığımda bana selam verseler de karşılık vermedim çünkü hala duvarda asılı olan bir resimde takılı kalmıştı gözlerim.

O günü hatırlıyordum.

Annem tek bir telinin dahi dışarı çıkmasına izin vermediği toz pembe şaçlarını topuz yapmış, soluklarını kesecek kadar sıktığı ve önünde duran, henüz boyu yalnızca dizine ulaşan kızını da aynısını yapmak için zorladığı korsesinden hiç etkilenmiyormuş gibi dingindi. Babam sürekli ciddi bakan, kahverengi gözlerinin gece gündüz iş başında olmaktan torbalanmış altları ve dağılmış saçlarına rağmen upuzun boyu ve korkutucu bile denilebilecek kadar sert bakışları ile dimdik bir duruş sergiliyordu. Ben ise sahte olduğunu bir tek benim bildiğim mutluluğum, zorla acısının günlerce saç diplerimi sızlatacak kadar sertçe toplanmış saçlarım ve içinde koşup oyun oynamayı bildiğimden bile değil, denesem hareket bile edemeyeceğim beyaz elbiseyle tam önlerinde duruyordum.

Bu sahneyi daha fazla düşünmek istemediğim için odalarına adım attım ve bu şekilde hatıralarımı geçistirebilieceğimi sandım.

Oraya girip baktığımda bütün eşyaların götürülmüş olduğunu gördüm. Odanın artık bomboş oluşu ve hiç bir şey kalmaması onlardan geriye, garip bir hisse neden oluyordu içimde. Evet, kendileri burada değildi belki ama izleri hiç gitmeyecekti.

Bahçeye çıktım belki orada daha fazla kalmak istemediğimden, belki tahammül edemediğimden.

Geniş bir bahçeydi burası, her yıl çiçeklerle bezenen. Annem buraya dikilmesi için birçok çeşitte rengarenk çiçekler seçerdi, bu karar bana bırakıldığındaysa seçtiğim yalnızca kırmızı ve siyah dikenli güller olmuştu. Her şey farklıydı artık burada ve bu da değişenlerden biriydi yalnızca.

Düşünceli bir şekilde bir süre yürüdüm etrafta ve en sonunda köşedeki bir banka oturdum. Hava soğuktu ve çok rüzgar esiyordu şu anda, kışın ortasında olduğumuzdan belki de, üzerime bir pelerin almalıydım çünkü birazdan soğuktan titremeye başlayacağımdan emindim.

Derin sesli bir nefes aldım ve hatıraları geri göndermeye çalıştım. Ama her şey gibi bunda da başarısız olduğum barizdi.

İyi ebeveynler değillerdi, kesinlikle iyi ebeveynler değillerdi ama bu beni suçluluk duymaktan alıkoymamıştı.
Her zaman bana sanki benden ürküyorlarmış, yanlarında kalmam zorunlu kılındığı için oradaymışım gibi davranırlardı. İkisi de benden, sihrimden iğreniyorlardı, sadece hislerini iyi gizliyorlardı ve benim onların yalan söyleyip söylemediğini anlayabildiğimden haberleri yoktu. Sanki ben kızları değil bir yabancıydım onlar için. Tüm hayatımı onlarla geçirmiştim ölene değin ama tek bir mutlu anım yoktu birlikte geçirdiğim. Zaten üzerimde uyguladıkları baskı dışında varlıklarını hissetmiyordum bile. Babam çoğu zaman doğru düzgün yüzüme bile bakmaz baktığındaysa yalnızca eleştirir ya da nasihat verirdi. Annem daha çok yanımda olmasına rağmen onun da yanıma yaklaşmamasını dilediğim çok zaman olmuştu çünkü ne zaman yan yana gelsek gözüne batardı bir şeylerim. Elbisemin üzerindeki küçücük bir leke, bozulmuş tek bir saç telim,, başımın üzerindeki hafifçe kaymış küçük taç, yemek masasındaki herhangi bir sohbette bana asla gelmeyecek söz sırasını beklemeden konuşmam, ve susmayı tercih ettiğimde ise soğuk ve sessiz sosyallikten uzak bir prenses olmakla suçlanan, mutsuz olmama rağmen sürekli bir prensese yakışacak şekilde gülümsememem, 5 yaşında olsam bile birçok müzik aletini bir arada çalamamam ya da o odaya girdiğinde karnımda oluşan stresin etkilediği nefeslerimin arasındaki sürenin eşit olmaması gibi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 12 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Karanlığın KalbiWhere stories live. Discover now