Barış, iki kişilik otel odasının lüks yatağına yerleşmiş uykulu gözlerle televizyonu seyrediyordu. Tam yüzüne vuran ışık gözlerini acıtsada uyuyacak kadar mayışmamıştı. Ekranda kendini oyalamak için açtığı maçın tekrarı oynarken ortam boğucu gelmeye başlamıştı. Dışarda, bitişik odadan gelen sesleri duyabiliyordu. Milli takımın diğer üyeleri, onun gibi zorlu bir galibiyetin ardından odalarına çekilmek yerine partilemeyi daha çok seviyordu. Barış ise dışarıdan enerjik ve hareketli kişiliğiyle tanınsada sosyal pili hızlı biten biriydi. Tekrar kendini bulmak için zaman ayırması gerekiyordu.İyice uykunun kollarına kendini bıraktığı esnada, kapının ardından gelen gümbürtüler gözlerinin açılmasına sebep oldu. Gözleri aralanan kapıyı buldu. İçeri giren sarışın ona bir bakış atıp mahçup şekilde konuştu.
"Barış abi, uyuyor muydun. Ne olduğuna inanamayacaksın."
"Ne oldu yine? Doğruluk mu cesaret mi oynamadınız umarım."
Semih'in bakışlarını bir sinsilik kaplarken başını salladı.
"Tam olarak onu yaptık abi."
Gizemli bir şekilde, nedense bu oyun her oynandığında, herkes Semih'in Barış'ı öpmesini kararlaştırıyordu. Hep aynı görevi vermekten sıkılmadıklarını görmek Barış'ı şaşırttı. Çılgın arkadaşlarının Semih için verebilecekleri en büyük cesaret bu muydu? Arkadaşlarını gayet iyi tanıyan Barış sık sık tekrar eden bu döngüye sıkışıp kalmayacaklarını biliyordu, ama işte buradaydı. Ve ağzını açıp da itiraz edemiyordu.
Bunun kaçıncı sefer olacağını hatırlamaya çalıştı. Nedense içinden tüm öpücükleri saklamak ve aklının bir köşesinde biriktirmek geliyordu.
"Yine mi öpmeni istediler? Niye hep bunu yapıp duruyorlar abicim."
Semih kaşlarını kaldırıp masum bir görüntü çizerken cevapladı.
"Bilmiyorum ki abi. İçlerinden öyle geliyor galiba. Bende itiraz edemiyorum milli takımın zaferi için dediklerinde."
Bir öpücüğün yokluğunun milli takıma nasıl bir mağlubiyet getireceğini bilmesede çok kurcalamamaya karar verip kaderini kabullendi. Rahatsız olduğunu göstermek zorunda hissettiği için sıkıntılı bir nefes verdi.
"İyi tamam. Gel."
Semih'in tereddütlü bakışlarının nasıl parladığını ve yatağa girip üstüne çıkarken dudaklarını yaladığını görmemiş gibi davrandı.
İlk seferler daha nazik oluyordu, alacağı tepkiden korkuyor gibi masum bir öpücük konduruyor ve çekiliyordu. Barış hiçbir zaman ona karşılık vermediği için devam ettirmeye korkuyor olmalıydı. Ama son sefer, bir şekilde o çekingenliğini atmıştı ve dilini de ortaya koymuştu. Barış o an nasıl şaşırdığını, alıştığı rutine eklenen yeni parçayla nasıl afalladığını hala hatırlıyordu.
O gün geri çekilmemişti ve şimdi Semih'in neler yapacağını merakla bekliyordu.
Yumuşak dudaklar ilk önce hafif bir okşamayla dokundu. Alkolün keskin kokusunun dudağına sinmeye başladığı anı seçebildi. Semih'in kafasının biraz gidik olması hareketlerinin daha pervasız olmasına sebebiyet verebilirdi ve bunun olmasını diledi. Tanrım, lütfen olsun.
Semih'in dilinin dudağına baskı yaptığını hissettiğinde heyecan onu göğsünde yakaladı. Kendiside dilini çıkarıp onunkine doladığında tat geçişini hissetti. Hakimiyeti ele alıp diliyle Semih'in ağzının içini yokladı. Dişler, diller ve ağızlarla vahşi bir öpüşmeye sürüklenmişlerdi. Alt dudağını ısırarak sarışının inlemesini sağladı. Sesler birbirlerinin ağızları içinde yutulup sonsuza dek kaybolurken hareket ettiler. Semih'in dili bulabildiği her noktadan geçiyordu. Barış, onun bu hevesine şaşırmadığını söylese yalan olur.
Sonuçta bu bir cesaret göreviydi. Oyuncunun yapmak istemediği bir şeyi yapması gereken bir görev. Belki de Semih'ten bunu isteyip durmalarının nedeni her konusu açıldığında yüzünün buruşması ve iğrenmesiydi.
Bu düşünce Barış'ın göğsünü deldi ve aniden kucağındaki bedenin ağırlığı on kat artmış gibi geldi. Dudaklarını çekmeye çalıştı ama sarışın ona öyle bir baskı uyguluyordu ki bunu kendi imkanlarıyla başaramazdı. Çarşafta dolaşan ellerinden biri sarışının dağınık saçlarını tutmak için kalktı. Acıtmasını umursamadan tuttuğu tutamları geriye çekti. Semih son kez dudağına inleyip gerilediğinde derin bir nefes aldı. Aralarında uzanan tükürük ipliğine bakmak için zaman ayırdı. Gözleri Semih'i bulduğunda yutkundu. Ani bir sinirle hareket etmişti ama aslında öpüşmenin bitmesini istemesinin tek yolu daha zevkli bir şeye geçiş yapmaları olurdu.
Ama Semih bunu sorun etmemiş gibi görünüyordu, hareketin altında yatan sebebi anlamamıştı. Açlıkla büyümüş gözleri doymak bilmiyormuş gibi Barış'ı süzdü. Sırıtışı büyürken saçındaki gevşeyen eli fırsat bilip başını Barış'ın boynuna gömmekte acele etti. Dili boynuna küçük darbeler yapmaya başlamadan önce tene kelebek öpücükleri bıraktı.
"Görevin yeni versiyonu mu bu?"
Ağzını açarken sesinin alaycı çıkmasını ummuştu ama aksine kesik kesik ve şehvetli geliyordu. Sarışının bunu uyku eksikliğine ve yorgunluğa bağlamasını umdu. Semih dil darbelerine devam ederken mırıldandı.
"Hı hı. Öyle bir şey."
Sesi o kadar umursamazcaydı ki Barış ortada iddiadan daha çok saf arzu varmış gibi hissetti. Barış'ın takıldığı şey Semih'in çoktan unuttuğu bir şeydi.
Ve daha fazla düşünmeyi bırakmaya karar verdi. Çarşaflarda gezinen ve oraya ait değilmiş gibi duran ellerinin üstündekinin belini tutmak için hareket ettirdi. Büyük elleriyle çocuğu kendisine bastırıp ondan şaşkın bir inleme çıkardığında ne yaptığının pek farkında değildi. Semih başını geriye atıp arzuyla ona baktığında yaptığının bir hata olmamasına sevindi.
"Sonunda tek taraflı işlemiyor."
Semih takımla zafer kazanmış gibi bir ifadeyle ona baktığında Barış onu nasıl reddedebilir? Gözleri karanlığa meydan okurcasına ışık saçtığında? Uykuyu ve uyumayı siktir et. Geceler bu ana feda olsun.
Azanlar dm