2.7

46 4 5
                                    


🎆🎆🎆


     "Gidelim mi hazırsan?"

       Yoongi dün geceden sonra sadece beni bugün evden alacağını yazan bir mesaj atmıştı, ne bir günaydın ne bir seni seviyorum... Sadece aşağı in demişti bana. Momo teyzenin evine gitmek için sözleşmiştik ancak şu an o kadar kötü hissediyordum ki yatağımda sabahı beklemek daha mantıklı bir karar gibi gelmişti gözüme.

     "Hazırım, gidebiliriz." Apartmanın kapısını kapatırken cevapladım soğuk tavırlı sevgilimi. Önüne geçmem için işaret ettiğinde gözleri yerdeydi, bana bakmamak için girdiği anlamsız savaşın tek kaybedeni bendim. Bunu anlamıyordu sanırım. Onun hiçbir sebep yokken böyle davranması beni geçen haftalardaki olay yüzünden hâlâ affetmediğini düşündürüyordu. Ona güven vermenin yolu neydi hilmiyordum ancak bilseydim elimden geleni yapardım o yolda. Onun bu karmaşık, kafa karıştırıcı hâllerine alışık olmadığımdan kendimden bildim her şeyi.

     Aramızda bir iki adımlık mesafeyle sessizce geçtik sokakları. Momo teyzelerin evine vardığımızda kapının önünde Jungkook, Jung dede, Hobi hyung ve Jin hyung vardı erkek tarafı olarak. Hobi hyungun heyecanı Jung dedenin heyecanıyla kapışırdı, ikisinin de ellerinde Türk lokumu ve renkli çiçek buketleri vardı. Kiminki daha göşterişli olacak yarışına girmişler ve ikisi de kazanmış gibi görünüyordu. Kıkırdadım koca adamların bu çocuksu hâllerine. Arkamdaki sevgilimden daha da uzaklaşıp kapının ziline uzandım. Kız tarafı olarak onlardan önce girebilecektim o eve.

     "Harika görünüyorsun Jung dede, sen de öyle Hobi hyung."

     "Junglar'ın kanında yakışıklılık var aslanım, tabii ki harika görüneceğiz." deyip takım elbisesinin omuz kısmında olmayan tozları temizledi Hobi hyung. Hemen ardından Jungkook'tan ense tarafından kafasına bir tokat alması oldukça tahmin edilebilirdi.

    "Sana kız istemeye geldik, biraz üç buçuk at lan."

    "Vurma oğlum. Berbere az para baymadım ben. Saçımı bozma."

     Onlar benim başlattığım laf dalaşlarına devam ederken Tae beni içeriye almış, sıkı sıkı sarılmıştı. Omzunun üzerinden içeriye göz attığımda Suzy'nin beyaz püsküllü elbisesiyle bir peri gibi salonun ortasında durduğunu fark edince sarılmamızı bozup onun yanına gittim.

    Ellerimi onu rahatsız etmeyecek şekilde omzuna koyup, "Nasılsın, heyecanlı hissediyor musun?" diye sorduğumda o cevap vermeden mutfaktan ellerinde söz yüzüklerinin olduğu tepsiyle Momo teyze geldi. Yaşıtlarının giydiğine hiç şahit olmadığım, ona yakışan uzun mor saten elbisesiyle oldukça ponçikti ancak bunu ona söylemedim. O daha çok güzel olmaya çalışmıştı sanırım. Suzy'nin anne ve babası da salona girince kız tarafı olarak biz de hazırdık.

      Suzy ve Tae üniveristede aynı fakültede olduğundan onunla kaynaşmamız daha olanaklı hâle gelmişti, bu yüzden bu güzel gününde kız tarafı olabileceğimizi söylemiştik.

    "Evet gençler, hepiniz hazırsanız biraz daha çalarlarsa kırılacak kapıyı açıyorum." dedi Suzy'nin babası. Bundan sonrası hızlıydı, gerçekten çok hızlı gerçekleşmişti. Hepsiyle tek tek selamlaşmış, salona almıştık. Yoongi o zaman da yüzüme bakmamıştı ve kırılıp kırılmadağımı bile anlayamamıştım. Kendimi akışa bırakıp ortama ayak uydurmak adına düşünmeyi geceye bıraktım.

     Erkek tarafı olarak hepsi bir koltuğa sığmaya çalışmış, olmayınca da Jungkook sessizce etmeye çalıştığı küfürlerle mutfaktan birkaç sandalye getirmişti. Benim oturduğum tekli koltuğun hemen yanına konulan sandalyeye Yoongi oturmuştu. Dönüp baktım yüzüne gözlerime bakması umuduyla. Bu kez o da baktı tam içlerine ve beni, kaybolup gideceğim girdaptan çekip çıkardı tek ufak hareketiyle. Hafif tebessüm eden küçük dudakları, benimkileri karıncalandırdı.

Prince's Rose || YoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin