zakhme mangane shode

109 14 6
                                    

İlkbahardan kalma hoş bir esinti vücuduma çarpıyor, saçlarımın arasından geçerek birkaç tutamının alnıma doğru düşmesine sebep oluyordu. Her ne kadar huylansam da benden evvel gezindiği ıhlamur ağacının yumuşak kokusunu burnuma ulaştırdığından dolayı şikayetçi olamıyordum bu durumdan. Hatta eğer ki yarım saatten fazla bir süredir bu bankta bekleyiş içinde olmasam, bu durumdan zevk bile alabilirdim.

Bekleyişimin nedeni, bugün düzenlenecek ve millî takımdakilerin birbirleriyle 'kaynaşmasına' olanak tanıyacak akşam yemeği programıydı. Yeni ortamlara pek uyum sağlayabilen bir insan değildim, ondan evvel yeni ortamlara girmeyi seven bir insan değildim. Bundan dolayı da aynı kulüpte oynadığımız ve milli takımda da yer alan Cenk abiyi bekliyordum. Planlamamıza göre bizim stadın orada buluşacak, ardından da biraz takılıp akşam düzenlenecek olan yemeğe geçecektik.

Lakin ben beklerken vakit akşamı bulmuştu bile.

Ayağımla düzensiz, metronomu bozuk bir ritim tutarak cebimden telefonumu çıkarttım. Son aramalarda yer alan ismin üzerine tıklayarak kulağıma doğru götürdüm telefonu.

Birkaç çalışın ardından arama yanıtlanmıştı. "Semih'im geldik sayılır," dedi Cenk abi arkadan gelen gülüş sesleriyle birlikte. "Abi dünyanın diğer ucundan mı geliyorsun?" diye sordum yeni yeni uzattığım sakalımı sıvazlarken. "Ayrıca sadece sen gelmiyor musun, o sesler ne?"

"İrfan ve Altay da var," dedi ve hafif uzaktan gelen bir sesle, "İrfan kafanı si- Lan küllük önünde ya kör gözünü sevdiğimin oğlu." İrfan abinin birkaç küfürünü işitmemle birlikte telefonun arkasında dönen kaotik ortama hafifçe kıkırdadım. "Abi geldiyseniz kapatayım ben." dedim oturduğum bankta yayılırken. "İrfan babanı da İrfa-, abim iskelenin oradan dönüyoruz şimdi,"

Cenk abinin birkaç kere daha diğerlerine sövmesinin ardından vedalaşarak telefonu kapattım. İrfan abiyi neredeyse bizimkileri tanıdığımdan beri tanıyordum, Cenk abi ile yakın olduklarından dolayı derbi sonları muhakkak muhabbet ettiğimiz oluyordu. Özellikle Beşiktaş'ın resmî kadrosunda yer almaya başladığımdan beri bu samimiyet artmıştı, o da takımdakiler gibi abim olmuştu. Altay ile pek bir muhabbetimiz yoktu ama onunla da kafamız uyuşuyordu. Sadece hepsinin bana göre enerjisi çok fazlaydı, hareketli insanlardı.

Buna rağmen yanlarında olmayı seviyordum. Tek başıma olduğumda beni bile bunaltan ama aşamadığım dinginliğimi ve ruhsuzluğumu onların yanında unutuyordum. Kulübe ilk geldiğim vakitleri düşündüğümde her daim buz gibi olan surat hatlarım zamanla azalmaya, hatta öyle ki git gide yüzüm bu hatları unutmaya başlamıştı. Sebepsizce zihnimin girdaplarına düşmelerimin ve kendimi orada boğmalarımın, etrafımdaki kalabalığa rağmen derimin kırk kat altında yalnız hissetmelerimin ve bilhassa geçmişimin geçmişte kaldığını hissediyordum. Şu ansa iyiydim, birkaç yıl öncesiyle kıyaslarsam oldukça iyiydim.

Sanki zamanla onlar da benim bu hâllerimi çözmüş gibiydiler, özellikle Cenk ve Mert abi ufak bir sessizliğimde bile yanımda biterlerdi. Onlara kulüpte abilik yapmış olmalarından daha çok şey borçluydum; onlara uzun zaman boyunca kurak bir çöl gibi olan dudak kenarlarıma yağmur yağdırmış olmalarını borçluydum.

Hayatımda ikinci kez böyle hissediyordum ve tek temennim, ikinci kez yere çakılmamaktı.

Yanımdaki ıhlamur ağacına dalmış bir biçimde bunları düşünürken önümden yükselen egzoz sesiyle birlikte irkilmiştim. Bakışlarım refleksle orayı bulduğunda pişmiş kelle gibi sırıtan Cenk abiyle göz göze geldik. "Oha Semih Kılıçsoy değil mi bu? Abi hayranınım bir fot-" Arka koltukta oturan İrfan abinin ensesine vurmasıyla birlikte cümlesi yarım kalmıştı. "Ne gevşek bir herifsin sen."

madam, uzhe padajut list'jaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin