-12-

74 14 6
                                    

O an o kadar korktum ki anladı diye nefes bile almamaya çalıştım yanlış bir tepki vermemek adına. Onu sevdiğimi anladı ve bu tavırlarımı buna bağladı sandım. Ödüm koptu. Ta ki konuşmaya devam edene kadar.

"Biliyorum boşanacağız diye kendini burada misafir gibi görüyorsun ama öyle değilsin. Gerçekten. Hem öyle kolay kolay boşanamayız zaten. Uzun bir süre evli kalmamız gerekiyor. Zaten normal evlilikten tek farkımız farklı yerlerde uyuyacak olmamız. Kendini yabancı olarak görmene gerek yok. Çünkü değilsin. Karımsın sen benim. Ben de senin kocanım. Bir yabancının evinde kalmıyorsun, kocanın evinde kalıyorsun. Yani kendi evinde kalıyorsun."

Yarabbel alemin, hala boşanacağız diyor.

Derin bir nefes alıp verdim. Her bu konu açıldığında bu kadar üzülmekten yorulmuştum artık. Biliyorum bilerek yapmıyordu ama farkında değildi işte ne kadar üzüldüğümün.

Tamam Emir boşanacağız. Hiç merak etme, o da olacak. Hiç düşünmeden imzalayacağım o kağıdı. Benden kurtulman için elimden geleni yapacağım. Sen merak etme.

"Teşekkür ederim beni düşündün o kadar. Ama zaten ben öyle hissetmiyorum. Sonuç olarak ben de keyfimden gelmedim o eve. İkimizin de mecbur kaldığı şeyler oldu. Bu saatten sonra yapabileceğimiz, birbirimize alışmak, en zararsız şekilde bu evliliği sürdürmek. Ben sadece tüm her şeyi senin üstüne yıkmak istemiyorum. Madem beraberiz benim de katkım olsun diye öyle konuştum. Yoksa başka bir şeyden değil."

Gülümsedi.

"Böyle düşünmene sevindim. Çünkü gerçekten evde gerginlik olsun istemiyorum. Sen ne kadar rahat olursan ben de öyle olurum."

Başımı salladığımda devam etti.

"Dediğin gibi ikimiz de bazı şeylere mecbur bırakıldık. Sonuç olarak da evlendik ama bence bu o kadar da kötü değil ya." dedi sonlara doğru gülümserken. "Bence biz seninle anlaşıyoruz. Oyun zevklerimiz de uyarsa kanka bile oluruz."

Bu dediğine sesli güldüm. Ulan Emir ne cins adamsın ya.

Benim gülmemle daha çok gülümsedi.

"Hocam sizin yaş kaç ya?" dedim danone aldığımda bana dediği şekilde. Efenim, kısasa kısas.

Bu sefer o sesli güldü.

"Altta da kalmam diyorsun yani."

Sırıttım.

"Huyum kurusun."

Sonra düşünüp devam ettim.

"Yok ya kurumasın. Ne güzel huy işte, işe yarıyor."

Gülümseyerek arabayı çalıştırdı ama bir şey demedi. Kısa bir süre sonra ise eve gelmiştik zaten. Yine poşetlerin hepsini o taşımıştı. Kapının önüne gelince poşetleri bırakmadan konuştu.

"Anahtar sağ cebimde. Kapıyı açar mısın?"

Elimi bacağına olabildiğince temas ettirmemeye çalışarak anahtara ulaşmaya çalıştım ama cebi kuyu gibiymiş maşallah. Uzan uzan bitmedi bir türlü. En son böyle olmayacağını anlayıp elimi cebinden çıkardım.

"Bir saniye." deyip onun döndüğü yöne döndüm. O şekilde sağ elimi sağ cebine sokunca daha rahat girmişti ve bu sayede elim kırılmaktan kurtulmuştu. Bu durumda Emir'e yaklaşmak zorunda da kalmıştım tabii. Elim sonunda anahtara ulaştığında hemen alıp çıkardım ve çabucak kapıyı açmaya çalıştım.

Hayır Mayıs hayır şu an konu bu değil. Şu an onun kokusunu düşünmekle işin yok. Hemen kapıyı aç ve git.

Yaklaşmak zorunda kalmamdan dolayı maruz kaldığım kokusu gömleğinden burnuma doğru bir yol çizmiş ve oradan da ciğerlerime gitmisti. Sorsanız kokusunu ne bir meyveye ne de bir yemeğe benzetebilirim. Ama çok güzel olduğunu söylersem sorun olmaz sanırım.

Bi UmutHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin