bu bölüm icin herkesten özür diliyorum 😔😔😔 geçiş bölümleri de vardır arkadaslar!!
her seye rağmen... yorum yapın 😔😔😔😔
-
mutlu uyuyup mutlu uyandı ismail. aslında villadaki tatillerinin son günüydü ve ismail'in biten her şeye karşı olan hüznü gizliden gizliye içinde bir yerlere kıvrılmıştı ama gece yatmadan önce barış alper'le karanlıkta, kendi yataklarında ettikleri muhabbet bu hüznü epeyce derinlere gömmüştü. yaşadıkları çok fazla duygusal şeye rağmen birbirlerini çok iyi tanımadıklarının farkında oldukları için biraz kendilerinden bahsetmişlerdi birbirlerine. ismail, barış alper'in doğum gününü öğrenip telefon takvimine not etmişti günü gelince kutlamak için. biraz antalya'dan, biraz rize'den, biraz tıptan, biraz futboldan konuşmuşlardı. barış alper, ismail'in futbol konusundaki bilgisizliğini fark edince onunla birlikte bir ara maç izlemeye söz vermişti. birbirlerine iyi geceler dileyerek yattıklarında ismail yüzünde koca bir gülümsemeyle uykuya dalmıştı.
yine koca evde ilk o uyanmıştı ama mutfakta kerem'i falan görmemişti bu kez. yine ocağa çayı koyup (bu kez kettle'a ellememişti bile) kendine bir bardak su alarak içeri geçti ama salonda arda ve özge uyuduğu için onları rahatsız etmemek adına evdeki tek boş yer olan havuza doğru ilerledi.
önceki gece yemek yedikleri masanın sandalyelerinden birini tam evle havuz arasına çekip oturdu bir bacağını diğerinin üstüne atarak. su bardağını da dizinde dengeleyip önündeki manzarayı izledi sessizce. denizin dağlarla, dağların gökyüzüyle, gökyüzünün denizle birleştiği sınırlarda gezdirdi gözlerini. sonsuza dek hafızasında tutmak için bir fotoğrafını çekti manzaranın, aklında. belki evin burasından dağların ve denizlerin nasıl göründüğünü unutabilirdi ama o an nasıl hissettiğinin, bu eve geldiğinden beri neler hissettiğinin fotoğrafı her zaman aklında kalacaktı.
bardağından bir yudum aldığı esnada kafasının üstünden gelen "günaydın!" sesiyle başını kaldırdı ismail, kimin seslendiğine bakmak için. güneşten dolayı elini gözlerinin önüne siper edip yetmediği için bir gözünü de kırparak baktı yukarı. barış alper kolsuz tişörtünün açıkta bıraktığı kollarındaki çarşaf izleriyle odalarındaki balkonun demirlerine kollarını dayamış, aşağıdaki ona bakıyordu. fotoğraf, tekrar fotoğrafını çekmişti.
gülümseyerek "günaydın." diye cevap verdi çocuğa. "erkencisin." diyerek de sohbeti devam ettirdi.
"çok sıcak oldu." dedikten sonra ispatlamaya çalışır gibi elleriyle kendini yelledi barış alper. sonra aklına süper bir şaka gelmiş gibi gözleri parlayarak "sen uyanmışsın ya ondan, tık doğdu güneşim yani." diye devam etti.
ismail barış alper'in dün akşamdan beri devam eden benzeri şakalarına her seferinde olduğu gibi bu kez de güldü. barış alper 'yavaş gideriz' falan demişti ama hiç de yavaş gidecek gibi durmuyordu, gerçi ismail artık onun da niyetini bildiği için pek de şikayetçi sayılmazdı.
"yanıma gelsene." diye yukarı doğru seslendi, diğer çocuklar daha uyanmazdı herhalde, biraz sessizliğin ve yalnız zamanın tadını çıkarabilirlerdi. "uyanmışsın madem."
barış alper "koşuyorum." dedikten sonra içeri doğru koşunca da gülerek önüne döndü ismail. antalya güneşinin sıcağı bile ismail'in içindeki sıcaklıkla yarışamazdı o an.
barış alper gelip yanına bir sandalye çektiğinde "su?" diyerek bardağını uzattı ismail ona, herhalde gerçekten koşarak gelmişti ki biraz nefes nefeseydi. barış gülerek suyu kabul ederken ismail'e de barış alper suyu içerken boğazının hareketlerini izlemek kalmıştı.