ep14: İnatçı Keçi

102 23 118
                                    

(Bu bölüm için özel olarak Teoman'dan Kupa Kızı ve Sinek Valesi şarkısını ve Yaşlı Amca'dan Yakamoz Güzeli şarkılarını dinleyin lütfen.)

Han Jisung'un Anlatımı

Demek benden cidden hoşlandığını sanıyordu. Bu hislerin aramızdaki ikiz bağı yüzünden olduğunu tahmin edememiş olmalıydı. Ya da sadece çıldırmıştı. Bunu görmezden gelip sevgili olamazdık ya. Bu saçmalık olurdu.

"Minho, mantıklı düşün-"
Sözümü bağırarak kesti.
"Mantıklı olmak isyemiyorum, Jisung! Biraz olsun kalbime göre davranmak istiyorum. Beni anlıyor musun?"

Hayır. Hayır anlamıyordum! Bu herif ona ait olmadığını bildiği bir duyguyu nasıl olur da kendine aitmiş gibi kabullenebilirdi ki?

"Sadece hayatına devam et." dedim ve ayağa kalktım. Odama gitmeyi ve o evimden defoluncaya kadar orada takılmak istiyordum. Ancak o peşimden geldi ve omzundan tutup beni kendine çevirdi.

"Yapamıyorum!" diye bağırdı bana. "Olmuyor, tamam mı. Yedi yirmi dört aklımdasın, uyuyamıyorum seni düşünmekten. Seni görünce içime bir ferahlık hissi yayılıyor. Neden bilmiyorum ve bunun nedeni aptal bağ olsa bile umrumda değil, bunu seviyorum. Seni düşünmeyi seviyorum. Senin için uykusuz kalmayı seviyorum. Seni görmeyi seviyorum. Böyle hissetmeye devam etmek istiyorum."

Gözbebekleri titriyor, gözlerime bakmayı asla bırakmıyordu. İçerine dalıp boğulabileceğim okyanuslara benziyorlardı. Oysa koyu kahverengiydiler.

"Beni anlıyor musun?" diye ekledi ve küçük bir adım atıp bana yaklaştı. Bu küçük adım onu bana sandığımdan daha da yakınlaştırmıştı.

Zorlukla yutkundum ve hızla atan kalbimin sesini duymaması için küçük bir adım geri gittim. Ancak bu küçük adım onu benden umduğumdan daha az uzaklaştırmıştı.

"Uzaklaşma benden." dedi ve küçük adımları bir kenara bırakıp bana sokuldu. Bir elini belime koymuştu, bu küçük temas bile tüm vücudumun alev almasına neden olmuştu.

"İkiz ruhu seni delirtmiş." diye mırıldandım ve belimdeki elini tutup çektim. Ancak o benden uzaklaşmayı reddetti. Hatta üzerime doğru yürüdü ve sırtım duvara çarpana dek durmadı. Beni köşeye sıkıştırdı ve güzel biçimli dudaklarını kulağıma yaklaştırdı.

"Neden birlikte delirmiyoruz, Jis?"

Onu omuzlarından ittim ancak o bana daha çok sokulmak dışında hareket etmedi.

"Bana sadece tek bir kelime söyle." dedi. "Bana gitmemi söyle. O zaman gideceğim."

Tek kelime etmedim. Nedense o an istesem bile konuşamazmışım gibi hissettim.

"Doğru olanı yapmak istiyorsun değil mi? O halde bana ne istediğini dürüstçe şöyle, Jis." dedi.

"Be-ben ne istediğimi bilmiyorum... Bağ yüzünden-" sözümü bir kez daha yarıda kesti.

Ancak bu sefer sözleriyle değil, öpüşüyle.

Ona karşılık vermemek için kendimi tutmaya çalıştım, ancak o belimden tutup beni kendine çekince kendimi daha fazla tutamadım ve ona karşılık verip dilimi ağzına soktum.

Belime bastırdığı ellerinden tuttum ve kollarına kadar onu okşadım. Oysa yapmam gereken onu bir an önnce kendimden uzaklaştırmaktı. Bunu yapmak düşündüğümden çok daha zordu. Kendimi onu itmeye zorladım. Kollarından hafifçe ittim, uyguladığım kuvvet onu yerinden kıpırdatmaya yetmemişti elbette. Bunu bilerek yapıyordum. Onu itmek bile istemiyordum, doğru olanı yapmak istediğim için yapıyordum. Formalite icabı bir itmeydi.

Vücudunun ağırlığının küçük bir kısmını hissettirecek şekilde vücuduma bastırdığında farkında bile olmadan hafifçe inledim.

Kendi sesimi duymamın ardından işin başka yöne gitmesinden korktum ve onu gerçek manada kendimden uzaklaştırıp ittim.

"Sende benim gibi hissediyorsun." dedi emin bir şekilde.
"Hayır. Yanılıyorsun." dedim. Bu oldukça şüpheliydi, tabi bunu ona söylemeyecektim.

"Beni seviyorsun." dedi pis pis sırıtarak.
"Uyduruyorsun!" diye yalanlamaya çalıştım onun sözlerini. Yüzünden eksik olmayan sırıtışı sözlerimin yalan olduğunu bilirmiş gibi hala gülüyordu.

"Ciddiyim!" dedim ancak nafile. İnatçı keçiyi ikna etmek imkansızdı.

"Naz yapma." dedi rahat bir tavırla. Oysa ben fena gergindim. "Gerginliğini hissedebiliyorum, Jis. Yalan söylüyorsun."

İki ruhun birbirine yakınlaşması bağı güçlendirir.

Bağ gitgide daha da ürkütücü bir hal alıyordu. Ondan uzaklaşmalıydım.

"Birbirimizi sevmiyoruz!" dedim. "Öyle sanıyoruz ama hayır, birbirimizden nefret ediyoruz biz."
"Öyle mi düşünüyorsun?" diye sordu ve bulunduğu konumdan bana doğru birkaç ağır adım attı.

Başımı yukarı aşağı salladım ve vücudumu duvara yaslayıp ondan uzak durmaya çalıştım.

Suratındaki sırıtış silinmiş ve ciddiyet yerini almıştı.
Elini uzattı ve kuş tüğü kadar narince yanağımı okşadı. "O halde bana gitmemi söylemeliydin." dedi. Gözleri gözlerime bakmıyordu, dudaklarımı inceliyordu gözleri.

"Buna gerek yok." dedim. "Çünkü ben gideceğim."
Kaşlarını çatmak dışında herhangi bir tepki vermedi. Bir de sorar gibi bakan bakışları vardı tabii.

"Yeni düzgün bir hayat için." diye açıkladım. Aslında bunu uzun zamandır düşünüyordum. İlk kez dillendirmiştim bunu.

"Neyden söz ediyorsun?" diye sordu.
"Amerika'ya gideceğim, o zaman bu bağın sonu gelecek."

"Ne?!" dedi. Bakışları bunu beklemiyormuş gibi şaşkındı.
"Amcam orada, onun yanında kalacağım." dedim.
"Ne zaman? Niye? Nasıl?" diye saydırdı sorularını.
İç çektim ve duvarla onun arasından kurtulup kanepeye doğru ilerledim. Oturup geride kalan Minho'ya baktım.

"İçkiyi falan da bırakacağım ve doğru dürüst yaşayacağım. Üniversite sınavına tekrar gireceğim ve düzgün, gerçekten istediğim bir bölüm yazacağım. Edebiyat olabilir. Hatta psikoloji." tüm o söz ettiğimiz şeylerin üzerine kıkırdadım.

"Ben ve psikoloji. Düşünebiliyor musun?"

Tek kelime etmedi ve bana dik dik baktı. Aramızda hiçbir şey olmamış gibi gülümsedim.

"Gidemezsin." diye mırıldandı.

"Elbette gidebilirim." diye tersledim.

"Hayır." dedi.

"Gideceğim, kararım bu." dedim.

Bunu söyleyene kadar kararım net değildi aslında. Ancak tüm olay yeni bir hayat değildi. Ondan kurtulmam da gerekiyordu. Birçok şey gitmem gerektiğini söylüyordu bana. Gidecektim de.

"Ama.." diye başladı ancak devamı gelmedi.
"Minho, kararım net. Sen de hayatına dönmelisin."

Evde derin bir sessizlik oldu. Bu bilginin onu bu kadar afallatacağını hiç düşünmemiştim. Bu, kalbimde küçük ve tatlı bir ağrıya neden olmuştu.

"Peki." diye mırıldandı. Sonra kapıya yönelip çıkıp gitti... Kalbim ağrıyordu.

We Are One | Minsung ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin