🂡 KADEH | 36

942 101 7
                                    

-36-

Kaçıp uzaklaşamayacağım kadar yakınımda olan arabaya sadece merakla baktım. Bir yanım da Mari ve adamları olup olmadığını düşünüp korku duyuyordu. Beni karga tulumba alıp arabaya atacaklar ve yarım kalan işlerini tamamlayacaklar diye kalbim küt küt atıyordu. O kadının gözlerindeki hırsı ve acımasızlığı görmüştüm. Kızını yaşatmak için gözünü bile kırpmadan kalbimi söküp alabilirdi. Pamuk Prenses'in cadı üvey annesine bile had bildirirdi acımasızlığı.

Önümde duran arabanın camları filmle kaplıydı. İçinde kim olduğunu göremediğim gibi bağıra bağıra bir tehlikenin bana doğru geldiğini de hissedebiliyordum. Jilet gibi takım elbiseli iki adam indi arabadan. Kaçamayacağım kadar yakın mesafedeydik. Bir hamle yapsam karşımdaki iki adam beni pekâlâ yakalayabilirdi.

Hareketsiz beklediğim için miydi bilmiyordum ama bana yaklaşmadılar ama biri arka kapıyı açtı. Orada beyaz saçlı, mavi gözlü, yaşlı sayılsa da yaşını pek göstermediğini düşündüğüm bir adam cam gibi gözleriyle bana baktı. Baştan aşağı beni merakla süzdüğünü görebiliyordum.

Mafyavari tipler oldukları için kaçırılacağımı sansam da cam gözlü adam bana bakma işlemini bitirdikten sonra tüm kibarlığıyla selamladı. "Küçük hanım, biraz konuşabilir miyiz?" Soru dolu bakışlarımla ona bakarken hiç acele etmedi. "Sanırım sizinle ortak bir noktamız var."

İşler hiç tahmin ettiğim gibi gitmiyordu. Ya da kaçırılmanın daha kibarcasını yaşadığım için farkında değildim, bilmiyordum ama arabaya binmekten başka şansım yok gibi görünüyordu. Arabanın önündeki adam tam arkamdaydı. Kaçacak yer yoktu. Bilmediğim bir şeyden kaçmayı da anlamsız buldum. İşte bu belalar benim başıma hep bundan geliyor.

Söylediği gibi sorun çıkarmadan arabanın arka koltuğuna, cam gözlü adamın yanına oturdum. Mesafeli duruşumu bozmuyordum. Kapılarımız kapandı ama araba hareket etmedi. Adamsa beni seyretmeye devam ediyordu. Kendimi müzelik bir parça ya da deney faresi gibi hissettim.

O söze girmeden merakıma yenilip yüzüne baktım. "Benden ne istiyorsunuz?"

Benim aksime gayet sakin olan adam kendini tanıtma gereği duymadı. "Carlo'nun âşık olduğu kadar güzelmişsin." derken bakışları hayranlıktan çok küçümser gibiydi. Oysa sözlerindeki arkadaş canlısı ancak sorgulayan ton ise ne bakışlarıyla ne de sözleriyle bir uyum yakalamıyordu. "Ona da çok benziyorsun." dedi artık bakışları incelemekten uzak bir biçimde yüzümün her zerresinde gezinirken. Anlamadığımı düşünüp açıkladı. "Yani öldürülen o talihsiz kızcağıza işte."

Son cümlesini geçiştirerek söylemesi gözümden kaçmamıştı. Bunu bir görevmiş gibi ifade etmesi üzüntüsünde samimi olmadığını hissettiriyordu ama tanımadığım bir adama karşı önyargılı yaklaşmam için yeterli bir sebep değildi takındığı bu tavır. Yanlış anlamış olabileceğim ihtimalini düşündüm. Belki de adamın mizacı böyleydi. Her şeyi küçümsüyordu. Beni küçümsediği gibi.

Anlamıştım. Carlo'nun adı geçer geçmez onun kim olduğunu anlamam saniyelerimi almıştı. Belli belirsiz gazete kupürlerinde gördüğüm eski hâllerini kafamda yapboz gibi birleştirdim. Cam gözlü adam Carlo'nun babasıydı. Bakan Esteban Ferreiro Sanchéz.

Bakışlarım merakımı gizlemeksizin cam gözlü adamın üzerinde gezindi. "Hâlâ benden ne istediğinizi tam olarak anlayamadım. Yolumu kesmenizin mantıklı bir açıklaması vardır umarım."

Başını öne eğip tebessüm etti adam. "Cesaretini takdir ettim. Lafını sakınmayan kızları severim." Bakışları bana döndü yeniden. Çok sıradan bir şeymiş gibi nefesini bırakıp "Küçük sırrını biliyorum." dedi.

KADEH (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin