🂡 KADEH | 38

943 115 106
                                    

-38-

Ertesi gün benim için yeni bir gündü. Artık üzerimdeki ölü toprağını atmam gerektiğinin farkındaydım. Ve kendime bir yol çizip hayatımı toparlamam gerektiğinin de. Sonsuza dek annemin yanında yaşayamazdım. Hem de bir çocukla.

Eğer bu bebeği doğurmaya karar verdiysem kimseye yük olmaya hakkım yoktu. Bu evde herkes bir iş yaparken ben yan gelip yatamazdım. Bu yüzden internetteki iş ilânı sitelerinden editörlük, çevirmenlik gibi işlere bakmaya başladım. Evden yapılabildiği için hemen başlayabileceğim bir işti bu. Böylece doktorun evde dinlenmem konusunda söylediklerine de uymuş olacaktım.

Birkaç yere başvurumu yaptıktan sonra başka nerelerle görüşebileceğimi düşündüm durdum. Sonra aklıma çocuklar için özel ders verebileceğim fikri geldi. İyi derecede İngilizce'm vardı ve bunu değerlendirebilirdim. Bu iyi bir fikirdi.

Günümün geri kalanını ilânı hazırlamakla geçirdim. Öğleden sonra ilânı dijital ortamda hazırladıktan sonra köşedeki kırtasiyeden çıkartmak için kısa süreliğine çıktım.

Kırtasiyeden çıkardığım küçük ilânları muntazam bir biçimde çantama koyarken yolda beni gören bir arabanın yavaşladığını gördüm. Üstü açık kırmızı bir arabaydı ve sürücü koltuğundaki adam "Bu kadar dalgın gidersen benim kadar ihtiyatlı olmayan bir arabanın altında kalabilirsin." derken güneş gözlüğünü çıkardı. O an ikimiz de aynı anda şaşırmıştık.

Bu, kahve dükkânında üzerime kahve döken mahcup adamdı. Bu kadar kısa sürede ikinci karşılaşma cidden biraz garip değil miydi? Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey varsa bu da artık tesadüflere inanmamam gerektiğiydi.

Onun aksine hiç de arkadaş canlısı olmayan bir ifadeyle "Sen gözüne kestirdiğin kadınları takip eden bir sapık mısın yoksa bana mı öyle geliyor?" sorusunu yöneltttim.

Elindeki güneş gözlüğünün ucunu dişleyerek gülen adam "Böyle düşünmekte haklısın aslında. Bu kadar tesadüfe kim inanır? Hem de burada yaşamıyor olmama rağmen." dediğinde güzel, dedim. En azından burada yaşamadığı detayını paylaşınca paranoyaklık yapmadığıma emin oldum. Bir adım gerilediğimi gören adam arabadan inmeden karşılık verdi. "Gerilme lütfen, seni takip eden bir sapık değilim." Dürüstçe gözlerime bakıp başını onaylarcasına salladı. "Ama seni tanıdığım doğru."

İşte bu daha da ilginçti. Çünkü ben onu tanımıyordum. Nasıl yani der gibi baktım ama sormama fırsat olmadan yan koltuğunu gösterip kapısını açtı. "Hadi, bin."

Elbette binmeyecektim. Ne olduğunu bilmediğim bir adamın arabasına binecektim, sonra başıma bin türlü bela gelecekti. Yok ya. Ben bu filmi daha önce izlemiştim. "Tabii ki senin arabana binmeyeceğim. Sapık mısın ne boksun belli değil."

Bunu komik bulup gülen adam "Sapık olmadığım konusunu konuşmuştuk ama tamam, haklısın." diyerek arabasını kenara park edip indi. "Beni burada en güvende hissettiğin yere götür, sana borçlu olduğum kahveyi ısmarlarken derdimin ne olduğunu da öğrenmiş olursun. Ne dersin?" Benim ona temkinli bakışlarıma gayet rahat ve sevecen ifadesiyle karşılık veren adam "Hem topluluk içinde sana zarar verecek hâlim yok. Hiçbir sapık bu kadar cesur olmaz." diye de ekledi.

"Türkiye'de yaşamadığın çok belli." Dudaklarımı büzdüm. "Her neyse." Ona bakmadan yürümeye başladım. Arkamdan geldiği hissiyle ne yaptığımı bilen bir tavır takındım. Kolay kandırılmayacak biri olmadığımı düşünmesini istiyordum. Evet, tam tersi, kolay kandırılabilen aptal bir kız olduğumun ben de farkındaydım ama bunu herkesin bilmesi gerekmiyordu sonuçta değil mi?

Onu geçen gün karşılaştığımız kahveciye götürdüm. Ben sıcak beyaz çikolatamı aldıktan sonra o da Americano'sunu aldı ve bahçede bir masada oturduk. Hâlâ sabırsızdım ve konuya girmesini bekliyordum.

KADEH (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin