Mayıs Ayaz'dan
Elimi yüzümü yıkadıktan sonra sakinleşmiştim. Lavabodan çıkıp içeri geçtiğimde Emir hala gitmemiş ayakta dikiliyordu. Gözleri etrafta gezinirken beni bulunca "Ben odadayım." deyip geçip gitti yanımdan ve diğer odaya geçti.
Ben de koltuğa tekrar oturup telefonuma baktım. Gelen mesajları cevaplayıp odaya gitmekle gitmemek arasında kaldım. Kitap okumak istiyordum ama kitaplarım odadaydı. Çalıştığı için rahatsız etmek istemiyordum. Aslında şu duvardaki raflarda kitap vardı ama ondan izinsiz bakmak istemiyordum. Çünkü ben de istemem kitaplığımın izinsiz karıştırılmasını. En iyisi gidip odadan almak.
Kalkıp yatak odasına gittim. Kapıyı iki kere tıklattıktan sonra "Gel." demesiyle beraber yavaşça kapıyı açtım ve içeri girmeden kapıdan kafamı uzattım.
Kapının tam karşısında çalışma masası olduğundan oturduğu yerden arkasını dönmüştü.
"Kusura bakma, kitabımı alıp çıkacağım."
"Tamam." deyip önüne döndü. Ben de hemen kitabı alıp çıktım odadan. Ama içeri geçene kadar akşam ezanı okunmaya başlamıştı bile. Abdestim hala vardı o yüzden tekrar banyoya gitmedim. Onun yerine Emir'in odadan çıkmasını bekledim. Birazdan çıkarsa beraber kılabilirdik. Beklerken tekrar elime telefonu aldım. Deniz'den yine mesaj vardı. Az önce ne yapıyorsun, nasılsın diye yazmıştı.
Deniz: Ben de iyiyim kanka.
Deniz: Neredesin? Hala memlekette mi?
Deniz: Biraz erken gelsene, okul başlamadan buluşalım.
Deniz okuldan arkadaşım. O buralı. Aslında buluşabilirdik ama önce benim şu kolumdaki askıdan kurtulmam gerekiyordu. Yoksa bunu açıklayamazdım.
Mayıs: Zaten iş erken başlıyor.
Mayıs: Haftaya pazartesi başlar.
Mayıs: Pazar günü nasıl?
Deniz: Bana uyar.
Mayıs: Tamam ama bir iki gün önce haberleşelim. Belki başka bir şey çıkar.
Sanmıyorum ama belki Emir'le bir işimiz çıkar. Kesin konuşmayalım.
Deniz: Tamam kanka görüşürüz.
Mayıs: Görüşürüzz.
Telefonu bıraktığımda kapı açılma sesi duydum. Emir girdi odaya.
Emir Ayaz'dan
Ezanı duyunca işleri toparlayıp bilgisayarı kapattım. Namazdan sonra devam ederdim.
İçeri geçtiğimde Mayıs koltukta oturmuş duruyordu.
"Namaz kılacağım, geliyor musun?" diye teklifte bulundum. Bence gayet cazip bir teklifti. Mayıs da bu teklife karşı koyamamış olacak ki kalktı hemen.
"Geldim." deyip yanıma geldi. Beraber seccadelerimizi alıp oturma odasına geçtik. Kendiminkini sererken yine Mayıs'ın seccadeyle cebelleştiğini görüp aldım elinden ve ben serdim onunkini de.
Ona karşı kendimi çok mahçup hissediyordum. Çünkü merakım ağır basmış ve mesajlarına telefonunu açmadan üstten bakmıştım. Yazan kişi kızdı, yazdıklarından anlaşılıyordu. Ama işte insan öyle bir isim görünce bir düşünüyor. Kız mı erkek mi anlaşılmıyor ki... İster istemez merak etmiştim. Allah'tan o odaya girmeden bırakmıştım da bir de rezil olmamıştım. Rezil olmayı geç, kıza ayıp etmiş olurdum. Neyse ki görmedi.
Ama pişman olduğumu söylesem belki yalan olur. Çünkü içimde şüpheyle günleri geçirip kıza ters davranmamdan, kendi kendime kurup sinirlenmemdense imkanım varken baktım. Tabii ki çok ayıp bu. Yapmamalıydım belki de ona sormalıydım ama yaptım işte. Bana kalan da şüphe değil de mahcubiyet oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bi Umut
Teen Fiction"Bilmezsin tabii! Nereden bileceksin ki? Anlamazsın o yüzden, boş ver!" diye kestirip attım. Ne yaşadığımdan zerre haberi yoktu. "Neyi bilmiyorum ben? Söyle de anlayalım!" dedi o da yakınarak. Şöyle bi baktım ona. Bazen kendime o kadar kızıyordum ki...