Gözlerimi açtığımda, sabahın ilk ışıkları odanın loşluğunu kırmaya başlamıştı. Göz kapaklarımın arasından süzülen bu ince ışık, gece boyunca beni sarmalayan huzuru yavaşça dağıtıyordu. Başımı hafifçe sağa çevirdim, Savaş'ın yüzü hemen yanımdaydı. Saçları alnına dökülmüş, nefes alışı düzenli ve derindi. Uyurken bile yüzündeki çizgiler gevşememiş, her zamanki gibi dikkatli ve tetikteydi. Bir an, ona olan minnettarlığımı hissettim. Bunlar benim isteğim doğrultusunda olan şeyler değildi, bunu biliyordum, tamamen kendi kararlarıydı ama elimde değildi işte.
Gece uykuya dalmadan önceki gibi iki büklüm değildik. Savaş koltuğun kenarına yaslanıp yarım şekilde uzanmış, ben de resmen onun üzerinde oturmuş, başımı göğsüne yaslayıp uyumuştum. Kalkmak istedim ama yanağı başıma yaslıydı, uzaklaşırsam kafası boşluğa düşerdi, bu kadar güzel uyurken uyandırmak istemedim. Bu yüzden yüzünü görmek için bile çok dikkatli davranıyordum.
Uyanana kadar bekleyecektim. En azından bu kadarını yapabilirdim.
Gece fırtınalar kopmamış gibi şimdi güneş doğuyordu. Dışarıdaki kuş cıvıltılarını duyuyordum. Bu sırada Savaş'ın başımın üzerindeki yüzünün kıpırdadığını hissettim. Uyanıp uyanmadığını sorgularken belimdeki eli sırtımda gezinmeye başladı. Ardından başımdaki baskı uzaklaştı. Kendimi geri çekerek yüzüne baktım.
"Bıraksana kalkacağım." dedim kızgınlıkla. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. Sadece, sanırım biraz mesafe koymalıydık.
Yeni uyanmış olmasının da verdiği saflıkla yüzü garip bir hal alarak bir şeyleri anlamlandırmaya çalışır gibi baktı. Birkaç saniye öylece bakıştık. "Ne oldu sabah sabah?" dedi kendine gelmeye çalışırken. Bu sırada gevşeyen ellerinden yararlanıp üzerinden kalktım. Dün gecenin konusunun açılmasını istemiyordum. Bu yüzden en hızlı şekilde odama gitmek istedim.
"Ben hazırlanıp şirkete gideceğim." dedim. Onaylar anlamda başını sallamasını umursamadan koltuğun köşesinde kalmış olan telefonumu aldım ve odadan çıktım.
Elimden gelen en hızlı şekilde makyajımı ve saçımı yapıp giyindim. Siyah bir çantanın içine birkaç bir şey doldurup odadan çıktım. Topuklu çizmelerimin fazla ses çıkarmaması için adımlarımı yavaşlatarak merdivenlere doğru yürüyordum. Savaş'ın odasının önünden geçerken kapısının açılma ihtimaline karşı az önceki sebepler yok oldu ve resmen koşa koşa merdivenleri indim.
Aşağıda da kimseyi görmeyince rahatlayarak evin kapısını açtım. Çağrı ile göz göze gelince ona arabayı işaret ettim. Kapıdan çıkacakken kolumda hissettiğim parmaklar yerimde sıçramama sebep olduğunda ağzımdan kaçacak bir çığlığı son anda engelleyebildim. Arkamı dönerek Savaş'a baktım. Kaşları çatık bir şekilde elinde kabanımı tutuyordu.
Toplamda ikinci defa rezil olduğumu hissettim.
"Üstüne bir şey almadan nereye gidiyorsun! Amacın hasta olmak mı?" dediğinde elindekini almak için uzandım. Ama beklemediğim bir şekilde elini geri çektiğinde dik dik suratına bakmaya başladım. "Versene şunu."
"Çağrı yanından ayrılmayacak." dedi ve elindekini uzattı. Gözlerimi devirip kabanımı aldım. "İstesem de ayrılmıyor zaten." dedikten sonra onu arkamda bırakıp arabaya bindim. Yakınımda kimsenin olmadığına emin olduktan sonra Şule'ye mesaj attım. Şirketlerin ortaklığında imzalanan sözleşmelerin sahte olma ihtimalini araştırmasını istedim. Ve Savaş'la olan evliliğimizi de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEVLÂ
RomantizmSürekli güncellenecektir. Ve kesinlikle tamamlanacaktır. Kitapta tecavüz asla olmayacak, bunun normalleştirilmesine karşıyım.