Hava kararmaya başlamıştı. Artık eve gitmeliydik. Ama bu güzel manzaradan ve Tunç'tan ayrılmak istemiyordum. Gün batımı manzarasını izledikten sonra "Artık eve gitmeliyiz Tunç. Hava kararıyor. Eve geç kalmayalım."dedim ve gülümsedim. Tunç eve gitmekten pek hoşnut değildi anlaşılan. Yüzündeki gülümsemesi bir anda kayboldu. "Gitmesek olmaz mı prenses? Ben seni bırakmak istemiyorum. " dedi. Onun üzüntüsünü görünce kalbime bir ağrı saplandı. Onu mutlu etmenin bir yolunu bulmalıydım. "Aa yapma ama Tunç. Karşılıklı binalarda oturuyoruz. Yine birbirimizi görebiliriz. Üzülmene gerek yok ki. Hadi gidelim merak etme istediğin zaman mesaj at konuşuruz."dedim ikna etmeye çalışır şekilde. Tunç söylediklerimi düşündü biraz ve sonra " Telefon numaran bende yok ki ama Ecemsu"dedi. Haklıydı henüz numaralarımızı vermemiştik. "Haklısın unutmuş olmalıyız. Senin numaranda bende yoktu. Unutmuşum kusura bakma "dedim. Neyi bekliyorduk ki numaralarımızı vermek için? "O zaman artık numaralarımızı alalım mı birbirimizden?"dedi. Ve birbirimize numaralarımızı verdikten sonra eve gittik. Saat 23:30 gibiydi mesaj gelmişti. Ben o sırada salonda televizyon izliyordum. Odama gittiğimde telefonuma baktım. 8 mesaj 3 cevapsız arama. Mesajların ikisi Elçin'den gelmişti. Diğer mesajlar ve aramaları da Tunç göndermişti. Hemen Tunç'a mesaj attım. Elçin'i de ihmal etmedim tabii. Tunç'tan mesaj gelmişti hemen. "Balkona gel prenses özledim" yazıyordu. "Tamam hemen çıkıyorum balkona."yazdım. Ve koşarak balkona çıktım. Tunç binanın bahçe duvarına yaslanmış beni bekliyordu. Beni görünce güldü ve gamzeleri suratına yayılmıştı. Aman Allah'ım çok tatlıydı. Etkilenmemek mümkün değildi...