Oyna. Oyna. oyna.
Geriye bir dakika kaldı.
Yolunu mu şaşırdın?
Söylesene bana...
Şüphe... Hayatın insanlara kurduğu düzendi. Acı, heyecan, aşk... Hayatın bana tanıdığı sınırlarda başarabildiğim yalnızca yıkımda olabilirdi. Evet, başlı başına bir yıkımdı. Ses duyulmuyor, göz görmüyor ama beni göremeyen topluluğun arasında nefes almayı başarabilecek kadar acizdim. Hiçlik duygusuydu bu. İçimde yeşerebilen, aşka eşlik eden hiçlik...
Ağır bir kabullenişti, aşk. Benliğinden vazgeçer, yine de gıkın çıkmazdı. O raddeye gelene kadar akışına bırakırdım. Bazen... Direnirdim. Yıkık dökükte olsa sevgiye muhtaç olduğumu anlar, direncimi kırardım. Bu da benim gençlik hayalimdi; bir gün sevgime, direncimi kırmama gerek kalmadan karşılık bulmak. Zor gibi...
Biliyorum. Pes ediyorum, bu yüzden.
Gerçekler kalp kırıcıydı.
Haddimi aştığım için mi böyle?
Sabah saatlerinde öylece karşıdaki kar beyazı duvarı duygusuz bir ifadeyle izleyerek cezalandırılıyorum Üstelik bu cezayı veren sadece annem değildi. İşlerine engel olduğum için bana sadece bakan babamda anneme arka çıkarak, bana bunu layık görmüştü. Ders almam gerektiğini saatlerce dile getirip durdu, gitti. Ve gün sonu bana zarar veren kişi, ben olmuş olacaktım.
Gözlerime yerleşen korku, etrafta mekik döşüyordu. Karanlık bir oda, sönmeye ramak kalan şamdanlar... Beni izleyen aynalar... Ve tek ayak üzerinde durması gereken ben; aynalar ile göz göze geldiğim anlarda içim ürperiyordu. Biliyordum. Aynalar, bir kara delik gibi içine çekiyordu. Kalbimi yansıtıyorlardı, acizliğimi bana keyifle izletiyorlardı. Başımı kaldırmamak için dirensem de elime tutuşturulan bu şamdanı söndürmemem gerekti. Aksi takdirde sabaha kadar, bu şamdanların yarı aydınlattığı aynalarda kâbuslar yaşayacaktım. Kâbuslarda kimi zaman kâbuslara yılan gibi sarılan düşünceleri gerçeğe bağlardı. Kaçtığım gerçekler beni bulsun istemiyordum. Gerçeklerimin altında kalacaktım. Çünkü. Benim düşüncelerim, cehennemimdi. Göğsümdeki penceredeki bir nokta misali kusurlarımdan biriydi; kaçmak. Kafamı kaldırdığımda etrafın her köşesine kurulmuş aynalar, dile geliyorlardı. Vücudumdaki tüm kusurları, öfke saçarak bana tükürüyorlardı. Yutkunuş, sessiz bir çığlık, mide bulantısı... Geçecekti. Tüm kusurlarımı kapatmak için benliğimdeki eşiği silerek, sona gidecektim.
Karşımdaki kenarları beyaz ahşap olan aynadan baştan aşağı kendimi süzdüğümde, üzerimdeki saten mavi elbise, bir okyanusta hoyratça yükselen dalga gibi, bedenimdeki kusurları içine çekmeye çalışsa da, işe yaramıyordu. Çünkü dalgalar için yeteri zayıflıkta değildim. Zayıf bir vücut kolayca devrilmez miydi? İlk vuruş, tek yıkılış gibi... Güzellik standartlarında değildim. Onların çember çizgilerinde tur atan bir ceylan gibi sürekli başa dönüyordum. Kaçanın haberi vardı. Kaplan yaklaşıyor, ceylan kaçıyordu ama yine de sonlarını biliyorlardı. Biliyordum. O çizginin üzerine dahi basamayacaktım. Anlık gelen bir dürtüyle, hapşırdığımda gözümden damlayan yaş uyuşan avucuma yuva misali kurulmuş şamdanı sıyırdı. Ucuz atlattığım bir andı. Hala yanan bir şamdan vardı avucumda.
Hafif bir yutkunuş genzimden acıyla birlikte geçti. Ardından içimdeki ürpertiyle, gözlerimi etrafta gezdirdim. Karanlık odayı şamdanlar aydınlatsa bile birinin beni izlediği hissini silip atamadım. Sanki arkamdan bir gölge geçmiş gibiydi. Kuruntu olsa da olmasa da, arkamdan geçmişti. Soluk sesi hissediyordum. İçimdeki ufak bir cesaret narasıyla başımı kaldırarak tekrar aynaya baktığımda, arkamdaki aynada bana bakan tek çift ela gözde bana aitti. Sanrı, İzel... Alevler içerisinde kalmış gibi, nefeslerim sıklaştı. Kilidi dönen kapıya kaydı bir anda bakışlarım. Yutkundum. Aralanan kapının ardından her zamanki gibi annemi bekledim. Kapı aralandı ve ardında annem ya da herhangi biri belirmedi. Elimdeki şamdana diğer elimde sarıldı, gözlerim afalladı. Kuruyan dudaklarımı yalayarak, "anne..." diyerek kısık bir telaş nidası döküldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK ETKİSİ
AçãoKelebekler kendi kanatlarını göremezlerdi. Ne kadar güzel olduklarını sadece etrafındakiler izler, kendileri bundan mahrum kalarak kabuğundan çıkmaya çalışırdı. Ayrıcalıklı çizgilerle, hayat bulan güzelliklerinden ölene kadar haberleri olmazdı. ird...