Saliha, sabah kahvaltısının verdiği rehavetle balkonda uzanmış, gözlerini denize doğru dikmişti. Yanında Elif ve İlkin, birbirine geçen sohbetlerle sabahın serinliğini karşılıyorlardı. Kahvaltının ardından gelen o tatlı miskinlik, hiçbir şey yapmamanın keyfini sürdürmelerine olanak tanıyordu. Bir ara Saliha'nın telefonu, masanın üzerinde titreşti. Saliha hemen telefona uzandı ve ekrana düşen mesajı gördüğünde yüzünde güller açtı.
İlkin, Saliha'nın birdenbire değişen yüz ifadesini fark etti. Gözlerinin içi gülüyordu. Elif de fark etmişti ama İlkin, Elif'ten önce konuştu: "Saliha Hanım, galiba müjdeli bir haber var?"
Saliha, bir yandan gülümserken bir yandan da ayağa kalktı. Hazırlanmak üzere içeriye doğru yönelirken, neşeyle, "Evet, Hande'den mesaj geldi. Gelmiş, ben de şimdi ona gidiyorum," dedi.
Elif, Saliha'nın neşesine ortak olmak istercesine sırıttı, bir şey söylemek için ağzını açtı. Ancak Saliha, hemen Elif'i susturup, "Bak, eğer 'yengem' diye başlarsan seni şu balkondan atarım," dedi. Bu tehdidin ardında şakacı bir ton vardı ama Saliha'nın gözlerinde de hafif bir ciddiyet parıldıyordu.
Elif, ellerini teslim olurcasına kaldırdı, "Ben bir şey demedim," der gibi gülümsedi. İlkin de bu anı kaçırmayıp kahkahalara boğuldu.
Saliha içeri girerken, İlkin arkasından seslendi: "Saliha, hazırlan, bana haber ver de kafandaki bandajı değiştireyim."
Saliha, odasının kapısını arkasından kapatırken sesini yükseltti, "Ben hallederim aşkııım!" Sonra aynanın karşısına geçti, üzerini değiştirdi. Kafasındaki bandajı çıkarıp küçük yarayı kontrol etti. Çok ciddi bir şey değildi ama yine de dikkatli olmak istiyordu. Yarası temizledikten sonra aynaya son bir kez baktı.
"Ben çıkıyorum!" diye seslendi kızlara. Elif ve İlkin, balkondan gülümseyerek onu uğurladılar.
Saliha, Hande'nin yanına gitmek için aceleyle evden çıktı. Kalbindeki sevinçle sokakları adımlarken, Hande'nin varlığıyla tüm gününün daha da güzel geçeceğini biliyordu.
Yolda, içini ısıtan bir duygu vardı; sanki Hande'nin kollarına atılacağı anı düşünüp daha da hızlanıyordu. Bu hisle birlikte, Saliha, içinde büyüyen mutluluğun keyfini çıkararak Hande'ye doğru yürüdü.
Saliha, Hande'nin evine doğru adımlarını hızlandırırken, içindeki heyecan ve hafif bir tedirginlik birbirine karışıyordu. İzmir'de Hande ile geçirdikleri zamanları hatırladıkça yüzünde bir gülümseme belirdi, ama bu kez farklıydı. İlk kez Hande'nin evine gidiyordu ve bu durum onu hem mutlu ediyor hem de biraz endişelendiriyordu. Aklında, dün geceki konuşmaları taze bir yara gibi duruyordu. Hande'nin yüzündeki kırgınlık, Saliha'nın kalbine ağır bir taş gibi oturmuştu.
Dün gece Hande'nin üzgün hali, maçın kaybedilmesiyle birleşince, aralarındaki mesafeyi daha da hissetmişti. "Keşke yanında olabilseydim," diye geçirdi içinden. Hande'nin gözlerindeki yaşlar, sesindeki kırılganlık hâlâ aklındaydı. Saliha, bir an için her şeyi bırakıp ona sarılmak istemişti, fakat bu sabah o fırsatı bulacaktı.
Nihayet, Hande'nin evine yaklaştı. Kapının önünde durdu ve derin bir nefes aldı. İçindeki çırpınan kuşları sakinleştirmeye çalıştı ama kalbi hızla atmaya devam ediyordu. Elini kaldırıp kapıyı çaldı. İçeriden gelen ayak seslerini duyduğunda, kalbindeki heyecan daha da arttı. Kapı yavaşça açıldı ve Hande'nin yüzü göründü.
İkisi de bir an için duraksadı, sessizce birbirlerine baktılar. Hande'nin yüzündeki yorgunluk yerini hafif bir gülümsemeye bırakırken, Saliha'nın gözleri sevgiyle parlıyordu. Sanki dün geceki tüm kırgınlıklar, endişeler bu anın içinde eriyip gitmişti.