"Kendini bir dahi sanıyorsun Sinyor Matteo."
Önümde bir ileri, bir geri gidip dururken ellerini beline koymuştu.
"Lâkin karşında zeki bir şehzade olduğunu unutursun."
Yeşil gözleri bana döndüğü anda gözlerimi kaçırdım ve sinirle nefes aldım.
"Üstüne üstelik iki kapı kulu askerimi yaralamışsın. Şuan şifahanede kendinilerini toplamaya çalışırlar."
"Gerçekten bir prense yakışır bir davranış değil Sinyor Matteo."
Yönünü tamamen bana çevirmiş, 'Sinyor Matteo' kısmını alayla söylemiş ve dudaklarının kenarı kıvrılmıştı.
Yeşil gözleri gözlerimin içine bakarken göz bebeklerinin yavaşça karardığını gördüm.
"Gerçekten benden kaçabileceğini mi sanıyorsun?"
"Payitahtta yolunu bulup, ülkene geri dönebileceğini mi düşünüyorsun?"
Derin bir nefes alıp, verdim ve başımı hafif yukarı kaldırıp ona doğru bir adım attım.
"Ya bunu başarısam Şehzade Timuçin?"
Bu sefer ben onun ismini alayla zikretmiştim. O dimdik durup, hiçbir şey söylemezken çevresinde dönmeye başladım.
"Bir prensi tutsak ederiyorsun ancak aynı zamanda da canını almıyorsun?"
Tam önünde durup, kafamı biraz daha kaldırdım ve yüzümdeki meraklı ifade ile sordum.
"Sahi benden ne istiyorsun?"
Gözlerimin içine derin derin bakarken bende onun gözlerinin içine odaklandım.
Bir kaç saniye gözlerimin içine bakmaya devam ettikten sonra "Zihini bunlarla meşgul etmeyesin zira önündeki günler boyunca daha çok kaçma planı yapmak zorunda kalacaksın Sinyor." Dedi ve kendini hızla toparlar gibi bir ifade takındı.
Ben hâlâ ona bakmaya devam ederken, yeşil gözlerini tekrar gözlerimin içine dikti ve daha sonrada arkasını dönüp, hızlı adımlarla benden uzaklaştı.
Göz teması kurmaktan çekiniyordu ancak neden? Netice de koskoca padişahın aslanlar gibi yetiştirilmiş oğluydu.
Daha sonra yavaşça gözlerimin odanın kenarındaki aynaya çevrilmesi ile kendi yansımamı gördüm.
Narin ve asil çehremin görüntüsü gözlerimin önüne serilirken aklıma gelen şeyle dudaklarımın kenarı kıvrıldı.
~~~~
~yazarın bakış açısı~
Has odanın kapısı, has odanın girişindeki iki hatun için açılırken hatunlardan birisi diğerinden önce bir adım atıp, içeri girdi.
Hasta yatağında yatmakta olan cihan hükümdarı dairenin içine giren iki şahısa gözlerini çevirdi.
Daha sonra bu şahıslardan biri Müjgan Sultan, diğeri Dilruba Sultan aynı anda selam durdu.
Dilruba Sultan hızlı bir kaç adımla hasta yatağının yanına gidip, diz çöktü.
"Hünkarım, nasılsınız?"
Endişe ile konuşup, hasta yatağında yatan yaşlı adamın elini aldı ve eline bir öpücük kondurdu.
Müjgan Sultan arkadan gelip, tekrar selam dururken "Hünkarım, Rabbim sıhhat versin." Dedi.
Mehmet Han'ın bakışları önce Müjgan Sultana daha sonrada kızı Dilruba Sultan'a döndü.
"Endişe etmeyesin Dilruba'm, hekimler tez vakitte ayağı kalkacağımı söyler."
Lâkin bunlar sahici yalanlardan ibaretti. Hekimler, Cihan hükümdarının her geçen ilerleyen ince hastalığından haberdi ve ailesine durumu birbir izah ediyordu lâkin hakikat cihan hükümdarından saklanıyordu.
"Elbette Hünkarım, tez vakitte ayaklanıp, tahtınızın ve payitahtın başkan geçeceğinize inancım sonsuz."
"Dilruba, hadi kızım hünkarımızı yalnız bırakalım. Hasta ziyaretinin kısası makbuldür."
Dilruba Sultan yavaşça ayağı kalıp, yüzünde bir gülümseme takındı. Müjgan Sultanda tıpkı Dilruba Sultan gibi gülümserken "Bir emirniz, isteğiniz olursa kapı kulu ağaları ile haber gönderin hünkarım. Kuş gibi uçar, burada biterim." Dedi.
Yaşlı ve bitkin padişah gözlerini yumup, kapatırken Müjgan Sultan ve Dilruba Sultan selam durup, yavaşça geri geri daireden dışarı çıktı.
Daireden çıktıları vakit Müjgan Sultan, Dilruba Sultanı kolundan tutup kendine yaklaştırdı.
"Bunların hepsinin sahici bir yalan olduğunu umarım bilirsin Dilruba."
Biraz ilerleyip, koridorun sonuna geldikleri zaman Dilruba Sultan bakışlarını kaçırdı.
"Hepsi birer sahici yalan ama yüreğim itibar etmek için can atar, hünkarımızın tekrar ayağı kalkmasını ister."
"Eğer ayağı kalkarsa ne olacağını bilirsin değil mi?" Diye Müjgan Sultan hafif sinirle konuşurken Dilruba Sultan kas katı kesildi.
"Şehzade ağabeyinin yaşı çoktan padişah olma yaşına gelmiştir. Eğer o ayağı kalkarsa ağabeyinin ölüm emrini verir."
Dilruba Sultan çaresiz bir şekilde nefes alırken, Müjgan Sultan "Dua ederken iki kez düşünesin zira aslanıma kıydıktan kelli ne vakit yaşayacak? İşte o zaman Gonca veya Cavidan cadının şehzadesi tahta geçecek ve bizim kaderimizde onların iki dudağı arasında olacak." Diye ekledi.
"Ne yapıp, ne edip abine uygun bir cariye veya hadım oğlan bulmamız lazım. Manisa sancağında oluşunu iyi değerlendirmemiz lazım."
~~~~
~Sinyor Matteo'nun bakış açısı~
Resmen tutsak edildiğim dairenin içinde bir o yana bir bu yana gidip, gelirken kapı açıldı ve Nasya kapıda belirdi.
"Buraya gel Nasya."
Nasya bir kaç hızlı adım atıp, yanımda bittiği zaman derin bir nefes aldım.
"Sinyor Matteo, yoksa bir kaçma planınız daha mı var? Ancak bu sefer bizi yakalarlarsa fena ederler." Diye biraz korkuyla konuştu Nasya.
"Hayır, Nasya ancak işimize yarayacak bir şey keşfettim sayılır." Dememle birlikte Nasya tek kaşını havaya kaldırdı.
"Sansırsam bu barbarda oğlancılık var ve eğer bunun üzerine gidersem en azından can tehlikemizi ortadan kaldırabilirim." Dememle birlikte Nasya yavaşça sendeledi.
"Peki sizin yüreğiniz ne olacak Sinyor Matteo? Sinyor Lorenzo'ya olan aşkınız ne olacak?"
Bir anlığına duyduğum isimle aklıma gelmesine engel olamadım. Yüreğim resmen sızlarken, gözlerimi kapattım ve kafamı olumsuz anlamda salladım.
"Yaşamak için her yol mübah Nasya, kaybedecek neyimiz var?" Diye sormamla birlikte "Umarım bu işe yarar Sinyor, ne yaparsanız yapın ben sizin yanınızda olacağım." Dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zümrüt Yeşili
Fiction HistoriqueSinyor Matteo, İtalya'nın asil ve zarif prensidir. Ta kii taht yolunda koşan ve Osmanlı İmparatorluğunun veliahtı olan bir Şehzadenin eline düşene kadar. Tür: Tarihi Kurgu