RÜZGARİN PEŞİNDE14.bölüm
Yağmur hızla yağıyordu. Havin'in sesi kulaklarımda yankılanıyordu, "Rüzgar sen beni kıskanıyor musun?" Bu soru beni durdurmuştu. Ayaklarımın istemsizce geri döndüğünü hissettim, yağmurun altındayken bile Havin'in sesi kafamın içinde yankılanmaya devam ediyordu.
Yavaşça geri döndüm ve ona baktım. Gözlerindeki merak, biraz da şaşkınlık dolu bakışlar beni kendime getirmişti. Derin bir nefes aldım. Aslında o kadar uzun zamandır bu soruyu kendime bile sormaktan kaçıyordum ki...
Ellerimi ceplerime soktum, birkaç adım daha attım ona doğru. İçimdeki tüm öfke yerini derin bir duygusal karmaşaya bırakmıştı.
"Belki de kıskanıyorum..." dedim alçak bir sesle, yağmur damlaları yüzümden akarken. "Ama seni neden kıskandığımı bilmiyorum, Havin. Seni neden böyle görmek istemediğimi..."
Havin'in gözleri iyice irileşmişti. Sanki beklediği bir cevap değildi bu. Sözlerimin üzerine bir an sessizce bakıştık. O da ne söyleyeceğini bilemiyor gibiydi.
"Rüzgar..." dedi ama devamını getiremedi. Yağmurun altında sanki dünya yavaşlamıştı. İçimdeki duyguları susturmak o an imkansızdı.
Ona bir adım daha yaklaştım. "Havin... iki gündür seni görmemek, sesini duymamak, seni böylesine başkasıyla görmek... beni alt üst etti. Evet, kıskanıyorum. Ve bu kıskançlık, sadece arkadaşça bir kıskançlık değil. Sana karşı ne hissettiğimi anlamakta zorlanıyorum ama kalbim sürekli seni arıyor."
Bu sözlerimle Havin'in yanakları hafifçe kızardı. Gözlerini benden kaçırmaya çalıştı ama bakışlarını tekrar üzerime çevirdiğinde, o bakışların ardında ne hissettiğini anlamaya başladım.
"Rüzgar..." dedi yine ama bu sefer sesi daha kararlıydı. "Seninle olan her şey... her şey karmaşıklaştı. Ama şunu bil ki..."
Tam o sırada kapı birden açıldı ve Emir içeri girdi. Havin'in cümlesi yarıda kalmıştı. Emir, yağmurun altında kalmamıza bakarak şaşkın bir ifadeyle "Hey, siz ikiniz burada ne yapıyorsunuz? Gelin içeri, sırılsıklam olmuşsunuz!" dedi.
Havin hemen geri çekildi ve kaşlarını çatıp içeriye doğru yöneldi. Ben de derin bir nefes alıp yağmurun altında öylece kaldım. Bu anın cevapsız kaldığını bilmek canımı sıkmıştı ama biliyordum ki bu konuşmayı bitirmek zorundaydık.
Yağmur altında kalakaldım, düşüncelerim Havin'in yarım kalan cümlesine takılıydı. İçimde fırtınalar koparken, Havin'in gözlerindeki o kararlılığı unutmak mümkün değildi. Ama her şey yarım kalmıştı, tıpkı bu konuşma gibi.
İçeri girdiğimde Havin, üstünü değiştirip hızlıca bir şeyler topluyordu. Emir ona bir şeyler söylüyordu ama onun dikkati başka yerde gibiydi. O an anladım ki, Havin'in kafası karışıktı. Belki de konuşmayı bitirmek istemiyordu.
Emir araya girmemiş olsaydı, Havin bana ne söyleyecekti? İçimde bir sıkıntı vardı, ama Havin'le konuşmamız gereken şeyler vardı, o konuşma bitmeliydi. Emir'in gitmesini bekledim, sabırla. Ama bu bekleyiş, içimdeki gerginliği artırıyordu.
Emir nihayet kalkmaya hazırlanırken Havin ona hızlıca birkaç kelime söyledi, o da gülümseyip kapıdan çıktı. Kapı kapanır kapanmaz Havin'in derin bir nefes aldığını fark ettim. Gözleri bana dönük değildi, ama içindeki karışıklığı hissedebiliyordum.
"Havin," dedim yavaşça, o da duraksadı ve sonunda bakışlarını bana çevirdi. İçindeki tereddüt açıkça görünüyordu.
"Rüzgar, ben... Bu durumu seninle çözmek zorundayım, ama nasıl yapacağımı bilmiyorum," dedi sessizce. Gözlerinde bir çaresizlik vardı, ama aynı zamanda bir kararlılık da sezdim.
Yanına yaklaştım ve ellerini tuttum. Ellerinin titrediğini fark ettim, tıpkı kalbim gibi. "Havin, bu karmaşayı seninle çözmek istiyorum. Senin ne hissettiğini bilmek zorundayım. Çünkü artık kendime bile yalan söyleyemiyorum. Sana karşı olan duygularım, sadece arkadaşça değil."
Sözlerim odanın içine bir yankı gibi yayıldı. Havin gözlerini kaçırdı, derin bir nefes aldı ve yavaşça, "Rüzgar... her şey çok hızlı gelişti. Ben de ne yapacağımı bilmiyorum. Sana karşı hissettiklerim... karışık. Kendi içimde bile bunları çözmek zorundayım."
Bu cevapsızlık beni daha da karmaşık bir duruma sokuyordu, ama Havin'in dürüstlüğü beni rahatlatmıştı. Artık bu duyguların iki taraflı bir karmaşa olduğunu biliyordum.
"Havin, sana bir şey olursa, seni kaybedersem ne yaparım bilmiyorum," diye fısıldadım, ve bir adım daha yaklaştım. "Bu duygulara karşı koymak zor, ama ne olursa olsun, seni anlamaya çalışacağım."
Havin, gözlerini tekrar bana çevirdi. Gözlerinde artık o karmaşanın yerini bir kararlılık almıştı. "Rüzgar, seninle bu yolu yürümeye hazırım. Ama önce, her şeyi yoluna koymalıyız. Çünkü seni kaybetmekten korkuyorum."
O an içimdeki tüm karmaşa yerini bir dinginliğe bıraktı. Havin'le aynı yolda yürümeye karar vermiştik, ne kadar zorlu olursa .
Havin'in sözleri hala aklımda yankılanıyordu: *"Seni kaybetmekten korkuyorum."* Bu cümle, içimde bir ışık yakmıştı. Her şeyin bir anda netleştiğini hissettim, sanki karanlık bir yolda yürürken bir fener yanmıştı.
Bir süre sessiz kaldık. O anlarda hiçbir kelime yeterli gelmiyordu. Gözlerim Havin'in gözlerinde kayboldu; orada, aynı korkuyu ve aynı karışıklığı gördüm. Ama artık bu karışıklıkla yüzleşmeye hazırdık.
"Havin..." dedim derin bir nefes alarak. "Bu yolun zorlu olacağını biliyorum, ama seni kaybetmektense her şeyi göze alırım."
Havin hafifçe gülümsedi, ama gözlerinde hala belirsizlik vardı. *"Bu kadar kolay olmayacak, Rüzgar."* dedi kısık bir sesle.
Yanına iyice yaklaştım ve hafifçe ellerini tuttum. O an ne yapmam gerektiğini hissetmiştim. "Senden bir şey isteyeceğim," dedim, gözlerimi ondan ayırmadan.
Havin başını hafifçe yana eğdi. *"Nedir o?"* diye sordu.
"Birlikte, her şeyi yavaşça çözmeye çalışalım. Acele etmek istemiyorum, ama adım adım ilerleyelim. Sadece... bu belirsizlikle seni kaybetmek istemiyorum."
Havin derin bir nefes aldı, gözlerini bir an yere çevirdi ve sonra tekrar bana döndü. *"Tamam, Rüzgar. Sana güveniyorum."* dedi. Sesindeki kararlılık beni rahatlatmıştı.
O an, dünya durdu sanki. Havin'in bana olan güvenini hissetmek, içimdeki tüm karmaşayı dağıtmıştı. Zamanı durdurabilseydim, o anı sonsuz kılardım.
Tam o sırada telefonum çaldı. İçimdeki huzur bir an dağıldı, bir şeylerin yeniden karmaşık hale geleceğini hissettim. Telefonun ekranına baktım, arayan Akın'dı.
Havin'e bakarak, "Bir saniye," dedim ve telefonu açtım.
"Rüzgar, hemen gelmen gerekiyor. Murat... Murat kayboldu, ondan haber alamıyoruz!" Akın'ın sesi panik doluydu.
Kalbim aniden hızla çarpmaya başladı. Murat kaybolmuştu! İçimde bir sıkıntı büyüyordu. "Ne demek kayboldu?" diye sordum, ama Akın'ın sesi titriyordu.
"Hemen buraya gel, Rüzgar! Nerede olduğunu kimse bilmiyor, ve... işler kötüleşiyor." Akın'ın sözleri kesildi, bir an sessizlik oldu.
Telefonu kapattım, Havin'in endişeli bakışları altında derin bir nefes aldım.
"Havin, gitmem lazım. Murat kaybolmuş. Ne olduğunu anlamam gerekiyor."
Havin'in yüzü aniden ciddileşti. *"Seninle geliyorum."* dedi kararlı bir sesle.
*"Hayır,"* dedim, *"Bu çok tehlikeli olabilir. Sen burada kal, güvende ol."*
Ama Havin kararlıydı. *"Hayır, Rüzgar. Bu konuda yalnız kalmanı istemiyorum. Birlikte çıkacağız bu yola, ne olursa olsun."*
Bu cümlesi içimde bir güven duygusu yarattı. Birlikte her şeyin üstesinden gelebileceğimizi biliyordum. Havin'in elini tuttum ve kapıya doğru ilerledik.
Bu, sadece yeni bir başlangıçtı. Hem bizim için, hem de bizi bekleyen bilinmezlikler için...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgarın peşinde
RomanceGenç yakışıklı ve professional Polis Rüzgar ve onunla her hemen hemen her operasyonda karşılaşan güzel ince zarif ve bir o kadarda güçlü kadın Havinin hayat hikayesi...