Mahlaz terasta, Pus ve muhafızlarıyla birlikte Asena’yı izliyordu. Kadın, zindana doğru götürülürken, Mahlaz’ın gözleri bir anda ona takıldı. Asena'nın yüzü, uzaktan bile etkileyici bir şekilde belirginleşmişti; kumral saçları rüzgarda hafifçe savruluyor, ela gözleri uzak mesafeden bile dikkat çekiyordu.Bir anda göz göze geldiler. Mahlaz’ın kalbi bir anda hızlandı. Asena'nın bakışları, hem güçlü hem de kararlı bir şekilde Mahlaz’ınkilerle kesişti. Mahlaz bu bakışlarda bir tür mayhoşluk hissetti; içindeki duygular karıştı ve bir çekim hissetti. Asena’nın zarif ama hırçın duruşu, Mahlaz’ın üzerinde derin bir etki bıraktı.
O an, Mahlaz’ın içindeki merak ve hayranlık aniden patladı. Asena'nın bu etkileyici varlığı, onun ruhsal derinliklerine dokunan bir etki yarattı. İçinde, “Kim bu kadın?” sorusu yankılanırken, kalbi de bu ani çekimle kalbi çırpındı
Pus kahkahasını zor zapt ederek elindeki kadehi masaya bıraktı. “İşgüzar hatuna bakasın sen, aklınca sana oyun eder ha!” dedi, Mahlaz’ın bu karmaşık ruh hali onu eğlendiriyordu. Kardeşinin ne zaman böylesine ciddi olsa kendisi daha da keyif alıyordu.
Mahlaz, pencerenin kenarında duruyor, elindeki kadehi bir o yana bir bu yana çeviriyordu. Dışarıdaki manzarayı izler gibi görünse de aslında düşünceleri oldukça karışıktı. Gözleri odanın içindeki ışıkta hafifçe parlıyordu, ama zihni başka bir yerdeydi. Asena’nın görüntüsü zihninden silinmiyordu. Pus’un kahkahalarını duymak onu rahatsız ediyordu, ama yine de sesini çıkaramadı.
Pus, abisinin düşünceli halini fark edince ona biraz daha yaklaştı. Şakacı bir ifadeyle, gözlerini kısarak Mahlaz’ı süzdü. “Etkilenmişsin hatundan,” dedi bir kahkaha daha patlatarak. Mahlaz’ın başını iki yana sallayarak ona kızgın bakışlar atması, Pus’u daha da güldürdü. “Biliyorum bu halleri,” diye ekledi, sesindeki alaycılığı saklamadan.
Mahlaz derin bir nefes aldı. Bu hep böyleydi. Her ne kadar biri düşmanlarına korku salan bir ordu komutanı, diğeri zekâsıyla ülkesini soğukkanlılıkla yöneten bir hükümdar olsa da, ikisi kardeştiler. Ve bu yanlarını yalnızca birbirlerine gösterirlerdi. Odadan çıktıklarında Pus ordusuyla korku salarken, Mahlaz ülkesini adaletle yönetirdi. Ama şu an ikisinin de zihni sadece kişisel meselelerindeydi.
Pus, kolunu abisinin omzuna atarak ona sokuldu. “Anlatasın da, hayde,” dedi, gözlerinde alaycı bir parıltıyla.
Mahlaz, elindeki kadehi masaya bırakıp Pus’a döndü. “Zümrüt, onunla annesini hissettim,” dedi derin bir sesle. Bu sözler Pus’un yüzünde anında şaşkın bir ifade oluşturdu. Mahlaz’ın söylediklerini anlamaya çalışıyordu, ama bu pek de kolay bir mesele değildi.
“Toplayasın elimizdekileri,” dedi Pus, sesi ciddileşmişti. Mahlaz, kardeşinin isteğini anladı.
“Kraliçe Zümrüt bir şekilde ruhunu kızına bağlamış,” dediğinde Mahlaz’ın kaşları çatıldı. Bu düşünce, Zümrüt’ün oyunlarının ne kadar tehlikeli olabileceğini bir kez daha hatırlatıyordu.
Zümrüt, yırtıcı hayvanları köle gibi kullanarak düşmanlarına saldırır. Karanlık bir öfkeyle, sadece kendi çıkarlarını düşünür. Acımasızca emirler verir, savaş alanında acı çektirir. Hayvanları üzerindeki kontrolüyle düşmanlarını yok etmeyi amaçlar. Onun için hiçbir şey insani değildir; sadece zafer ve kontrol vardırPus, gözleri kısılmış, sinirle sordu: “Nasıl?”
Mahlaz omuzlarını hafifçe silkti, gözleri bir an boşluğa bakıyordu. “Bilmiyorum, ama sanki Asena hatun…” Mahlaz devam edecekken, Pus hızla onun sözünü kesti.
“Mazlumdur, ben masumlara kıymam bilirsin. Onu bulduğumda… Akça onu istediğinde bile hissettim. Henüz kraliçe değil… Ama Zümrüt, intikamı için mi getirdi yani?” diye sorarken Mahlaz, kendi düşünceleriyle boğuşarak konuşmaya başladı. Kararlılıkla devam etti: “Hayır, bu ruh izi getirdi.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YIRTICI
Fantasy"İndirin silahları," dedim ama bilincimi açmaya çalışırken yerimde sendeleyip duruyordum. Kimse beni dinlememişti; onlar Pus'un adamlarıydı, onu dinlerlerdi. Pusa döndüm bu kez. "Söyle indirsinler okları, bunu tehdit olarak görüyor," dedim. "Lütfen...