"Neden başkalarının işini yapıyorsun Jeonghan? Beni ne kadar sinirlendirdiğinin farkında mısın?"
Jeonghan başını eğerek; "Yardıma ihtiyacı var gibi duruyordu efendim..." dedi.
"Sana dokunacak gücü vardı ama!" diye sesini yükselten Muhtar, kölesinin çenesi tuttu ve sesini alçalttı; "Yani benim olana..."
Jeonghan suçlu gibi efendisinin yüzüne bakmaya korkuyor, "Üzgünüm efendim. Tekrar olmayacak..." diyordu.
Muhtar Seungcheol, elini kölesinin çenesinden çekip katı bir sesle "Bundan sonra seni alışverişe de göndermiyorum. Diğer insanlarla iletişim kurmanı da yasaklıyorum." dedi, ardından bir hışım gibi sesini yükselterek, "Malum... Sana eziyet ediyorum ya! Kaçarsın yine." diye devam etti.
Jeonghan'ın korkusu sesine yansıyor ve titriyordu; "H-hayır, eziyet etmediniz. Sizinle çok mutluyum. Yemin ederim..."
Yalan değildi. Bir köle olarak efendisiyle alakalı olsa da konakta geçirdiği günlerde -ne kadar kimliğinin ortaya çıkmasından korkuyor olsa da- neşesi yerindeydi. Efendisinin bazen katı davranışları onu düşünmeye zorluyordu, bazen de öfkelenirdi. Fakat ona aşağılık gözüyle bir kez bile bakmamıştı.
Yine o öfkeli anlardan birinde, sebebi kölesinin bir hatası üzerineydi. Kafasında şu sorular da peydah oldu; Madem mutluydu, neden konağı terk etmeye yeltendi? Ne gibi bir sebebi vardı?
"Öyleyse niye kaçtın Jeonghan?!" derken de bu sorularına cevap bulmaya çalışıyordu, fakat yöntemi o kadar katıydı ki Jeonghan iyice olduğu yerde ezilip büzülmüştü, "Söyleyemem efendim." derken.
Seungcheol, onu konuşturmanın başka yollarını da bilirdi, "Sebebini söylemedikçe seni burada zorla tutmaktan başka çarem kalmayacak." dedi. Nedense onu özgür bırakıp gitmesini de istemiyordu sanki. Sebeplerini öğrenmek istiyordu, belki biraz da onu tanımak istiyordu.
Jeonghan sahip olduğu türünün nasıl bir aşağılanmayla itham edileceğinden korkarak 'Keşke ben de insan olsaydım.' diye kendini bir ucube gibi hissetti.
"Korkuyorum..."
"Neden korkuyorsun? Bana söylemekten bu kadar çekindiğin şey ne? Neden kaçmaya çalıştın?"
"Lütfen... bırakın gideyim."
"Hayır, seni bırakmayacağım. Sen bana aitsin. Haydi söyle, niçin bu kadar korkuyorsun?"
Jeonghan yutkundu, burnu sızlıyordu ve kirpikleri ıslanmaya başlamıştı. Kalbi hızlı hızlı çarptı. Islak gözlerini efendisinin gözlerine sabitledi; "Eğer öğrenirseniz benden nefret edebilirsiniz."
Seungcheol kendisine bakan su yeşili, parlak gözlerde bir şeyler arar gibi baktı. Gözler doğruyu söyler gibiydi. Ama neyin doğru olduğu da belirsizdi. Kaşlarının ortası hafifçe kalktı, kölesine yaklaşıp yüzünü tuttu. Uzunca alıp verdiği nefesler göğsünü yavaşça kaldırıp indiriyordu. Başını hafifçe kaldırıp kirpiklerini kızıl dudaklara indirdi. Gırtlağındaki adem elması birkaç kez önce yukarı ve sonra aşağı indi. Sesi usulca alçalırken çatallanıyordu; "Neden nefret edecekmişim? Öğrenmek istiyorum..."
Jeonghan bakışlarını efendisinin ilk kez takındığı yüz ifadesinden ayırmadan birkaç saniye sürdürdü. O bakışı tanıyordu. Ne anlama geldiğini az çok tahmin edebiliyordu. Belki yüz ifadesindeki tavrına ayak uydurursa sıyrılabilirdi alacağı belirsiz tepkilerinden.
Bu gece belli ki efendisinin esaretinden kurtulamayacaktı, öyleyse tek bir çaresi vardı. Dudaklarını efendisinin dudaklarına yaklaştırdı.
Birkaç kez hızlı hızlı yutkundu, ardından Seungcheol, avına saldıran bir aslan gibi cazibe dolu kızıl dudaklarına yapıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beautiful Monster - Jeongcheol
FanfictionYeg denilen şeytani varlıkların içinden bir grup yeg büyük orman yangınından sonra başlayan kıtlık nedeniyle et yiyebilmek için insanların köylerini basar. Gözleri dönen bazıları insanların etini bile tatmıştır. İnsanlar bu duruma bilenir ve yegleri...