Sabah kapatmayı unuttuğum alarmın sesine uyandım. Artık pastahaneye gitmeyecektim. Belki Ateş'in teklifini kabul etmiştim ama bunu kendim için yapmıştım, çıkarlarım için. Böyle söyleyince kulağa hoş gelmiyor olabilir ama Alice Harikalar Diyarında da yaşamıyoruz sonuçta. Hayat, acımasız.
Yeni bir işe ihtiyacım olması fikri canımı sıkıyordu artık. Yatağımdan kalktım ve rutin işlerimi yaptım, üzerimde eşofman takımıyla yattığımdan değiştirmeye gerek duymadım. Evden çıktım ve biraz uzak olan markete doğru ilerlemeye başladım. Müzik dinlemek istesemde telefonumu yanıma almamıştım.
Yaklaşık on dakika süren bir yürüyüşün ardından sonunda markete gelebilmiştim. İş ilanlarına bakmak için bir gazete alacaktım sadece, evimde internet yoktu da. Adlarına bakmadan herhangi bir gazete aldım. Belki biraz garip ama hayatımda ilk defa gazete alıyordum. Hep daha önemli ihtiyaçlarım olmuştu benim. Burslu olarak okuduğum üniversiteden bir de burs alıyordum yoksa o kitapları almamın imkanı yoktu. O yüzden fazla masraf yapmazdım.
Gazetenin parasını ödeyip marketten çıktım. Gazeteyi katlayıp tek elimde tutarken eve doğru yürümeye başladım.***
Papatya çayımdan bir yudum daha aldım ve masanın üzerinde duran gazeteye uzandım. Hangi sayfada iş ilanları olduğunu bilmediğimden ilk sayfadan başladım okumaya. Gazetenin içinden magazin eki düşünce neler olduğunu merak ettim ve elime alıp sayfaları hızlıca geçmeye başladım. Tanıdık bir yüz görmemle geçtiğim sayfayı yeniden açtım. Gördüğüm tanıdık yüz, Ateş Şansal'dı. Şaşkın bir şekilde haberi okumaya başladım. 'Kız kardeşiyle meşhur bir restauranttan çıkan Ateş Şansal, kendisine sorulan aşk hayatı ile ilgili sorulara cevap verdi. Ortaya bomba gibi düşen haber şöyleydi: 'Hayatımda herkesten daha çok sevdiğim iki kadın var, biri kardeşim, diğeriyse aşık olduğum kadın. Ona olan sevgim her şeyden üstün benim için.' Sert adam Ateş Şansal'ın aşk kuşu halleri kafa karıştırıyor doğrusu.' yazıyordu haberde. Benden bahsettiği kısımda içime hoş bir mutluluk dolsada 'aşk kuşu' yazan yerde kahkahamı tutamamıştım.
Telefonumdan gelen mesaj sesiyle elimdeki gazeteyi bıraktım ve telefonumu elime aldım. 'Saat 20.00'da alırım seni, baş başa bir yemek yiyeceğiz.' Ah, bana fikrimi sorduğun için teşekkür ederim(!). Mesaja cevap vermedim, yemeğe gitmemize yaklaşık beş saat vardı. Bolca elbise almaya param olmadığından iki tane elbiseye sahiptim. Ve bu beni şimdiye kadar hiç rahatsız etmemişti. Ama adam meşhur yerlerde takılıyordu! Ben oraya nasıl indirimden aldığım elbiseyle giderdim? Pantolon olarak ise sadece siyah dar kot pantolona sahiptim. Yine bir sinir dalgası bedenimi ele geçiriyordu. Aman dedim içimden, yemeğe gitme kararı alırken bana mı sormuştu? Hem kimse için kendini değiştiremeyecek kadar karakterine sadık biriyim.
Boşvermişlik tüm benliğimi kaplamıştı ve yemeğe gitmemize üç saat kalmıştı. Kapının çalmasıyla yerimden kalktım ve kapıya doğru ilerledim kim gelmiş olabilirdi ki? Kapıyı açtığımda kimse yoktu, bakışlarımı yere indirdiğimde ise bir kutu gördüm. Kutuyu elime aldım. İçeri girip koltuğa oturdum ve kutuyu açtım. Gözlerimin mavisinden ve beyaz kısımları da olan hoş bir elbise ve beyaz bir topuklu ayakkabı vardı. Onları kutudan çıkartınca küçük notu fark edebilmiştim.
'Biraz zor olacak, bunu biliyorum ama bir gün sende beni seveceksin Kraliçe'm. Aşka inanmayan seni kendime aşık edeceğim. Senin geçmişin benim, benim geçmişim sensin.'
Büyük konuşmayı sevmezdim, tamam Ateş yakışıklı ve çekici bir adamdı-aramızda kalsın-. Ama bu ona aşık olacağım anlamına gelmezdi. Ben sevmek nedir bilmiyordum bile. Bu notu boşvermeyi seçtim ve odama geçip elbiseyi giydim.
Daha önce bir kez topuklu ayakkabı giymiştim ve tam bir felaketti! Lisede mezuniyetlerden nefret etsemde bir arkadaşımın ısrarıyla mezuniyete gitmiştim, hem de ilk kez giydiğim topuklu ayakkabılarla. Sonucu tahmin edebiliyorsunuzdur sanırım, kırık bir topuk ve incinmiş bir bilek. Yeniden böyle bir facia yaşamak istemediğimden topuklu ayakkabılarla baya bir alıştırma yapmıştım.Ateş Şansal'ın gelmesine yedi dakika vardı, tabi eğer dakik biriyse. Ve ben hâlâ alıştırma yapıyordum, nihayet normal insanlar gibi yürüyebiliyordum.
Beni kasıntı bir ortama götürmesini istemiyordum ki. Hayatım boyunca bir kez bile 'sosyete' insanların içinde bulunmamıştım, yapmamam gereken şeyler yapıp rezil olabilirdim. Kendimi iyice telaşa sokmamak için odama geçtim ve boy aynasının önüne geçtim. Belime tam oturan sonra bollaşan mavi elbise bana yakışmıştı. Saçlarım zaten dalgalıydı bende serbest bırakmıştım. Makyaj yapmayı sevmezdim ama eyeliner kullanmaya bayılırdım! İnce çekip mavi gözlerimi ortaya çıkardığım eyeliner, ve dudağımdaki çilekli parlatıcıyla oldukça güzel gözüküyordum doğrusu. Uzun zamandır kendimi bu kadar güzel hissetmemiştim. Kapının çalmasıyla odamdan çıktım ve kapıya doğru ilerledim. Nefes al, nefes ver, nefes al, nefes ver. Öyle heyecanlıydım ki nefes almayı unutmamak için içimden tekrarlamam gerekiyordu.Bu gereksiz heyecanımı kasıntı bir ortama yoruyordum kendimce. Son kez derin bir nefes daha aldım ve kapı kolunu kavrayarak aşağı indirdim. Kapıyı tam olarak açtığımda karşımda hoş, siyah bir takım elbisenin içindeki Ateş Şansal vardı. Beni gördüğünde sesli bir şekilde yutkundu. Bu, utanmama neden olmuştu. "Çok... Güzelsin." dedi yarım yamalak. Bir adamı bu kadar etkileyebilmem tuhafıma gitmişti nedense. "Teşekkürler." dedim. Ona nefes kesici gözüktüğünü söylemeyecektim elbette. Lanet hormonlar! Evden dışarı çıktım ve kapıyı kilitledim. Ateş merdivenlerden inerken bende yavaşça onu takip ettim. Topuklu ayakkabılarla merdivenden inmek ne zor şeymiş yahu! Yinede fakir ama gururlu tiplemesine uyarak topuklu ayakkabılarla yürüyemediğimi çaktırmamaya çalıştım, ne kadar oluyorsa artık. İkinci kattan aşağı inmek daha önce hiç bu kadar zor olmamıştı benim için. Sonunda aşağı indiğimizde derin bir nefes aldım. Ateş öndeki yolcu koltuğunun kapısını açtı ve binmemi bekledi. Hmm artı bir puan. Binince kapımı örttü ve sürücü koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırmadan doğrudan gözlerimin içine baktı. Mavileri, mavilerimle buluşmuştu.
"Seni seviyorum Ranya, tahmin edemeyeceğin kadar çok. Bunu unutma olur mu?" dedi. Huzursuzluk çıkartmak istemiyordum da, ben kimseye güvenemezdim. En yakın arkadaşım dediğim Ela bile sahte çıktığında tüm güvenimi kaybetmiştim. "Neden sana inanayım ki? Etrafında manken bozuntusu onlarca 'olgun kadın' var. Neden yetimhanede büyümüş kimsesiz bir 'kızı' sevecek mişsin ki?" dedim kendime hakim olamadan. Babam bile terk edip gitmişti, en yakın arkadaşım sahteydi, nasıl güvenebilirdim ben bu adama? Tam konuşmaya başlayacaktı ki telefonumun çalmasıyla sustu. Beni Ela'dan başka kimsenin aramayacağını bilerek aldım telefonu elime. Yanılmadığımı fark edince aramasını cevapsız bıraktım. Birisine karşı güvenim sarsılırsa, ne kadar istersem isteyeyim ona karşı eskisi gibi olamazdım ki. İstediğim de pek söylenemezdi ya.
"Bak Ranya, babanın seni terk etmesinden sonra zor güvendiğini biliyorum ama bu güveni kazanacağım. Etrafımdaki yapmacık 'olgun kadınlar' umrumda değil. Ben seni seviyorum. Ela konusuna gelirsek, bu konu hakkında seni ikna etmeye çalışmayacağım ama onu bir kez olsun dinlemeden arkadaşlığını kesme." dedi ve arabayı çalıştırdı. Kendimi tebrik ettim, daha ilk andan gergin bir ortam yaratmayı başarmıştım. Sessizlik hakkımı kullandım ve yol boyunca konuşmadım, oda konuşmadı. Sonunda araba durduğunda lüks bir restaurantta değildik, iki katlı bir villadaydık. Pek anlamasamda sesimi çıkartmadım ve arabadan indim. Elini belime koyup beni eve doğru yönlendirdi. "Baş başa olacaktık ama kardeşim ve ev arkadaşım ısrar edince kıramadım. Sorun olmaz değil mi?" dedi. Sorun olurdu aslında, yeni insanlarla tanışmayı sevmezdim ama omuz silktim, benim için önemi olmayan bir gecede önemsiz gördüğüm insanları sorun etmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SON ŞANS
Teen FictionHayatını dalgalanmalarla yaşayan genç kadın. Geleceği için son şansı ise karşısına çıkan adam. Kendi doğrularıyla hareket eden bir adam, başkaları için yanlış olsa bile. Doğrular ile yanlışların kesiştiği zamanlar. Kimin doğrusu kimin yanlışına ka...