35.Geçmişin Bitmeyen Gölgesi

1.2K 125 27
                                    

İyi okumalar.

Ara biraz fazla oldu farkındayım ama nedenini kanalda açıklamıştım. Bir daha bu kadar ara olacağını sanmıyorum ve kaldığımız yerden devam ediyoruz.

****

Poyraz Ege Ataoğlu,

Kaybetmek. Hayatımın son on beş yılı kaybetmek üzerine kuruluydu. Kazara işlediğim bir suçtan dolayı, kollarımdaki kadından yıllarca ayrı kalmıştım. Onu kaybetmekle yüz yüze gelmiştim. Bir ara hiç umudum bile yoktu. Onu karşıma çıkaran kader ile yeniden hayatım renklemişti.

Yıllar sonra ona kavuşmuştum, mutluydum. Sarılıyor, öpüyor, kokluyordum. Sevdiğim gibi seviliyordum. Bir bakışı ile içimin yağları eriyordu. Kıyamıyordum. Bir saç teline, bir damla gözyaşına, kırılan bir tırnağına.

Aden belki bensiz yapabilirdi, o benden güçlüydü ama ben artık onsuz yapamazdım. Ben ona bağımlıydım. Sesini duymadığım bir gün olmamalıydı, gözlerinde her an kaybolmalıydım, istediğim dakika kollarımda olmalıydı. Bu hayat bana bunu borçluydu.

Demiştim ya kaybetmek üzerine diye benim hayatım, bu hayat bana bir bebekte borçluydu. Bebeğim. Giden, bizi yarım bırakan bebeğim. Sevdiğim kadının yüzüne bakamama neden olan bebeğim. Her an onu koruyamadığımı yüzüme vuran bebeğim.

"Poyraz," kapının önünden kısık sesle seslenen Polat ile Aden'i düz şekilde yatağa yatırdım. Üzerini örtüp, kapıya ilerledim. "Ne oldu?"

"Buldum," gözlerindeki ifade o kadar donuktu ki robot gibiydi. Neler yaşadığını az çok biliyordum ve bu hale nasıl geldiğini, neden böyle davrandığını tahmin edebiliyordum. "Nerede?"

"Depoda, bu gece kal sabah birlikte gidelim," sesi sabırsızdı ama ellerine baktığımda yumruk boğumlarında kanlar ile birlikte izler vardı. "Yaşar mı sabaha kadar?"

"Maalesef," sinirli sesi ile sıkıntılı nefes verdim. "Şimdi burada kal, yanında sabah gidelim," dediğinde ona tamam diyerek içeriye tekrar girdim.

Yatakta dağılan saçları, şişen dudakları, kıvrılmış küçük bedeni ile huzursuz bir uykuda olduğu belliydi. Kalktığım yere tekrar yatarak kollarıma çektim. Beni tanıması ile biraz daha rahat şekilde yatmaya başladı.

Bütün gece kokusunu doya doya çekmiştim. Sabah ondan ayrılmak zor gelmişti ve gözlerine bakarak yalan söylemek zorunda kalmıştım. Garip olduğumun farkındaydı ama ses etmedi. Rize'ye gideceği için heyecanlı haline doya doya bakmak, dinlemek isterdim , en büyük pişmanlığımın bu olacağını çok iyi biliyordum. Onun bir anını kaçırmak beni yakacaktı ama oraya gitmezsem, o adamı doğduğuna pişman etmezsem, ne ben ne de Aden rahat olabilirdi.

Kabuslarımızdan kurtulmak için, rahatlamak için, bebeğimin ruhu için bunu yapmak zorundaydım.

Araba sessizce Polat'ın mekanına giderken, aklımda sadece Aden vardı. İyi görünüyordu ama içinde yaşadığı kırıklığı, eksikliği tahmin edebiliyordum. Camı açıp biraz hava almak ister gibi kokusunu çektim.

"İyi misin?" Polat'ın öylesine sorduğu soruya sadece kafamı sallladım. "Aklın Aden de mi kaldı?" Yine bir şey demedim o da üstelemedi.

"Aden küçükken nasıldı?" Uzun süren sessizliği Polat'ın zorlanarak sorduğu soru bozmuştu. Aklıma onun küçük halleri gelince gülümsemeden edemedim.

"Çok akıllıydı, hareketliydi, her şeyi sorardı. Susmazdı. Ege ağaçlar neden yeşil? Ege salyangozlar yavaş ilerliyor ya araba altında ezilirler mi? Kaplumbağaların sırtına otursak bizi taşır mı?" Biraz sesimi inceltip, konuşmam ile Polatta gülüyordu.

Kelebeğin Uykusu / Gerçek Aile Serisi 2Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin