"Bir eda, bir çalım, aldın başını, gittin
"Ne kadar masum bir şeyi terk ettin"
"Avunurken olur olmaz aşklarla"
"Seni hem sevdim hem senden nefret ettim"Ne sen unuttun, ne ben unuttum"
"Aldatma kendini, gel"
"Yanıyor içim, eriyor içim"
"Eskisinden de beter""Gel, gel, sarışınım, gel"
"Gel, sana aşığım, gel"
"kapat şu şarkıyı geri zekâlı!" Barışı ve Kerem'i evden kovduktan sonra Altay ile tek başıma başa çıkmıştım, gece boyu Altay'ın bir karış genişliğindeki boğazından gelen horlama ve hırıltılar dinlemiştim, uyku kelimesinin y'si bile yoktu çökük gözlerimde, şimdide Altay dün gece yetmezmiş gibi televizyondan son ses şarkılar açıp, kendi kendine bir şarkıcı edasıyla söylüyordu.
"ALTAY!" uyarımla en yakınındaki ikinci kumandayla sesi kapattı.
"ne var?" dudakları çizgi halini aldı.
"buda kafa yani" işaret parmağımı kafama dokundurdum.
"tamam tamam" koltuğa kendini koyuverdi.
"dün gece noldu?" soru sorar gözleri beni izledi.
"sarhoş oldun ve yine saçma salak hareketlerin vardı" koltuğun kenarlarına yaydım bedenimi.
"peki" sorgulayıcı gözleri halı desenlerine kaydı.
Kapı zili.
"ben bakarım" benden önce kalkıp kapıya ilerledi, kapının kulpunu sıyırıp kapıyı araladı. Kapıdaki bir kadındı.
Uzun bir süre geçmeden elinde beyaz bir zarfla ilerledi.
"düğün sever misin?" iki parmağının ortasına iliştirdiği zarfı salladı.
"niye sordun?" tek kaşım havada durmuştu.
"düğün davetiyesi benim eve çok yakın istersen gidip bir bakalım eğlence olur, evlenen kişiler bur dan bir komşu" Anlamsız bakışlar attım.
"hadi ya" sızlanarak yanıma oturup koluma sürtündü.
"peki..." gözlerimi yuvasından çıkacak biçimde devirdikten sonra tekrar pozisyon aldım.
"ne zaman?"
"bu akşam"
"uygun" dudaklarımı kemirdim.
"ne giyicez?"
"takım elbise?" sırıtıyordu kıvırcık.
"tamam ben eve gidip geleyim" ayaklarımın üzerinde dikeldim.
"hızlı ol en az 2 saat var" gözümü kırpıp askılıktan düşmüş ceketimi bedenime geçirip silkeledim, adımlarımı hızlandırarak apartmanın koridorlarından aşağı bahçe kapısına çıktım.
...
"iyi mi kötü mü olmuş?"
"mükemmelsin İsotum" son olarak siyah ceketle tamamlamıştım içime giydiğim beyaz gömleğin düğmelerini ilikliyordum, kol yakalarınıda katlayarak düğmelerini geçirip boy aynasından kendimi izliyordum.
"vay- vay- vay"
"dön bakim" etrafımda tur attım.
"efsosun" tamamsın manasında onay işaretleri atıyordu.
"kravat istemediğine emin misin?"
"hem de çok"
"peki o zaman hadi gidelim 5-6 dakikalık yol" Altay'da benim tam tersim olan bir renk seçmişti krem rengi ceket ve pantolon bide kravatla son dokunuşu yapmıştı kıvırcık saçlarına fön çekmişti hem de 1 saat, beklerken meyve vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I don't want you to cry (BARIŞ-İSMAİL)
Fiksi Penggemar"o kadar güzel gülüyorsun ki sevmesem ziyan olucaktı..." "imkansız diye bir şey yoktur ismail sadece zaman alır" saçlarını nazikçe okşadı.