***
Biraz ağır bölüm mutluysanız okumayın
***
Hande, uçağa adımını attığı anda kendini eski Hande gibi hissetmediğini fark etti. O, genelde böyle durumlarda gözünü kapar, bir an önce yolculuğun sona ermesini dilerdi. Fakat bu sefer... bu sefer bambaşka bir his vardı içinde. Her şeyin rengi değişmiş, gözü arkada kalmış gibiydi. Normalde başka bir şehre giderken İstanbul'u terk etmenin hüznünü pek yaşamazdı. Ama bu sefer öyle olmadı. Uçak havalanmaya başladığında, kocaman bir boşluk çöktü içine. İstanbul, altında serili bir kilim gibi ışıl ışıl parlıyordu. Sanki daha önce hiç bu kadar güzel görünmemişti ona. Şehrin ışıkları, kalbinin derinliklerinde bir şeyleri aydınlatmıştı.
O an fark etti; İstanbul'u değil, aslında bugün olanları geride bırakmak istemediğini. Bugün yaşananlar, tanıştığı o kadın... Saliha. O isim zihninde yankılandıkça kalbi hızlandı. O garip, ama tanıdık bir duygu belirmişti içindeki boşlukta; belki biraz melankoli, belki biraz tutku... Belki hepsi birden. Hiç tanımadığı birini, bir gün içinde bu kadar düşünmesi tuhaftı ama kendini engelleyemiyordu.
Tanıştıkları an, Saliha'nın gözlerindeki derinlik, o sıcak gülüş... her şey sanki başka bir zamandan, başka bir hikayeden fırlamış gibiydi. Şimdi ise, o hikayeden kopmak istemiyordu.
Gökyüzüne doğru yükselirken, İstanbul daha da uzaklaşıyordu ama Hande'nin içindeki hisler daha da yaklaşıyor, daha da yoğunlaşıyordu. Bir yandan bu kadar kısa bir sürede böyle birine kapılmanın mantıksızlığını tartıyordu, diğer yandan Saliha'nın varlığı her şeyi mantıksız kılacak kadar güçlüydü.
"Bir daha görecek miyim acaba?"
Cevap aramak yerine, yaşadığı hislerin içine bıraktı kendini. Uçak süzüldükçe, Saliha'nın sesi kulaklarında yankılanmaya devam etti. Bugün tanıştığı o kadın, aslında hayatında bir boşluğu fark ettirmişti ona. Bir anlığına bile olsa, içini doldurmuş, ona bir umut aşılamıştı. Ne kadar mantıksız ya da imkansız olursa olsun, Hande o hisse tutunmak istiyordu. Bu yüzden belki de, ilk defa İstanbul'dan ayrılmak bu kadar zor gelmişti ona.
--
Uçak bulutların arasına doğru yükselirken, Hande birden farkına vardı. Saliha'nın ne telefonunu almıştı ne de çalıştığı hastanenin adını. Aklı başından gitmiş gibiydi, böyle bir detayı nasıl atlamış olabilirdi? Kalbi bir an için hızlandı, belki de bir daha onu görememe korkusu her şeyi daha da gerçek kılmıştı.
Telaşla çantasını karıştırdı, telefonunu çıkardı. Parmakları titreyerek ekranın kilidini açtı. İnterneti açıp, tereddüt bile etmeden "Saliha Şahin çocuk doktoru" diye arattı. Sayfanın yüklenmesiyle birlikte bir sürü haber, başarı hikayesi, röportajlar ve kurtarılan çocukların minik gülümsemeleriyle dolu görüntüler ekranında belirdi.
Tam o sırada, hostes belirdi.
"Telefonlarımızı kapatıyoruz, lütfen cihazınızı uçuş moduna alın,"
Hande, elindeki telefona bakarken bir an duraksadı, haberlerin içinde kaybolmuştu.
"Ah, özür dilerim,"
Bir an daha olsa... Saliha hakkında daha çok şey öğrenmek, o başarı hikayelerini tekrar tekrar okumak istiyordu ama mecburen telefonu kapattı.
Uçak sanki daha sessizleşmişti. Telefonun ekranı karardığında, Hande'nin içindeki boşluk biraz daha büyüdü. Belki de kader, bir daha onları karşılaştıracak bir oyun oynuyordu, belki de bu son buluşmaydı. Ama Saliha'yı bir kez görmenin bile Hande'nin hayatında nasıl büyük bir iz bıraktığını fark ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Köz
Fanfiction...Parmakları istemsizce deklanşöre basmış, gözleri o ana kilitlenmişti. İçinde bir çığlık yükseliyor, dudaklarından dökülmüyordu. Sanki boğazında bir yumru vardı ne bağırabiliyor ne de harekete geçebiliyordu.