Günlerdir başka hiçbir şey yapmadan kiralık ev arıyordum. Sebastian'dan kurtulmak istemem bunun en büyük sebebiydi.
İdeal bir ev arkadaşı olmaktan çok uzaktaydı. Bana evde yokmuşum gibi davranıyordu. Bana evle ilgili en ufak bir bilgilendirme bile yapmıyordu. Kargom geldiğinde onu bile söylemiyordu. Bu yüzden her geçen gün daha çok sinir ediyordu beni.
Kiralık ev arama macerası ise hiç beklediğim gibi gitmiyordu. Türkiye'ye ilk geldiğimde çok daha kolayken bu sefer her şey ters gitmeye başlamıştı. Yabancı olmam da hiç yardımcı olmuyordu. İlanda Türk Lirası olarak yazılan ücreti yabancı olduğumu gördüklerinde euroya ya da dolara çeviriyorlardı aniden. Maalesef ki bu fiyat çakallığı en büyük sorunum bile değildi. Son ev sahibimin söylediği iğrenç şeyin benzerini birçok ev sahibi söylemişti. Hatta bugün birisi biraz ileri gitmişti ve kapıyı kapatıp bana dokunmaya çalışmıştı. Neyse ki sesimi yükseltmemden çekinip beni bırakmıştı ama berbat hissediyordum yine de.
Siteye girdiğimde eve hemen girmek istemedim. Moralim bu kadar bozukken Sebastian'ın suratsızlığını çekecek hâlim yoktu. Sitenin ortasındaki büyük parka doğru yürüdüm ve bulduğum bir banka oturdum. Biraz yalnız kalıp kafamı toparlamam gerekiyordu.
Birkaç saat önce yaşadığım anın görüntüleri gözümün önünden geçerken gözlerimi kapattım. Bunları kimseyle paylaşamadığım için üstümde çok daha fazla bir yük oluşturuyordu. Bu yüklerin ağırlığı beni iyice depresifliğe sürüklese de dayanmam gerekiyordu. Her gecenin bir sabahı vardı nasıl olsa.
Hiçbir şey de çözülmüyor değildi. Oturum iznim çok kısa sürede yenilenmişti. En azından bir problemden kurtulmuştum. Henüz Pawel ilişki oyunumuzla ilgili büyük bir şey de istememişti. Şu sıralar sadece Sebastian'ın sevgilisi olduğuyla ilgili dedikodular yaymakla meşguldü. Lig önümüzdeki günlerde başlayacaktı ve ilk maça gitmem gerekecekti o kadar.
Ben bu düşüncelerin arasındayken yanıma bir kız çocuğu yaklaştı. Bulunduğumuz sitede çok fazla yabancı olduğu için melez bir çocuk görmek şaşırtmamıştı. Ama bana çekinir gözlerle bakan kız ilgimi çekmişti. Sanki bir şey demek istiyordu ama diyemiyordu.
Bir şey demeden bir süre bakıştık. Suratındaki üzgün ifadeden kaybolmuş olduğu hissiyatına kapılmıştım. Küçük bir çocuk olarak kaybolmak korkunç bir tecrübe olabilirdi o yüzden yardım etmek istedim.
"Annen nerede?" dedim İngilizce bilmesini umarak. Birkaç dilde daha sorabilirdim ama hangi dili konuştuğundan emin olamamıştım. Konuşmayı bildiğinden bile emin olamamıştım hatta.
"Baba." dediğinde gözleri doldu.
"Babanı mı arıyorsun? Baban nerde?"
"Baba." dedi tekrar ve bu sefer ağlamaya başladı.
Oopsie. Ağlayan çocuklar ya da genel olarak çocuklar kesinlikle uzmanlık alanım değildi.
"Hey, ağlama." dedim yanına giderken. "Baban birazdan gelir." Yanına yürüdüğümde aniden bacağıma sarıldı ve ağlamaya devam etti. Öylece kalakalmıştım olduğum yerde. Şimdi tam olarak ne yapmam gerekiyordu? Tanımadığım bir çocuğu kucağıma alıp pışpışlamam mı?
Zaten hangi aptal bu ufacık çocuğu bir başına bırakırdı ki?
Etrafıma bakındım. Parkın bu kısmında bizden başka kimse yoktu. Bacağıma sımsıkı sarılmış kıza destek olarak çocuk oyuncaklarının olduğu kısma doğru ilerledim. Olduğumuz yerden çok da uzaklaşmak istemiyordum bir yandan da.
Çocuğunu arayan kimse göremiyordum. Yanımdaki çocuğun hiç durmadan ağlamaya devam etmesi beni bunaltmıştı. Bu durumdan kurtulmak için en azından tanıdık birini aradı gözlerim.
YOU ARE READING
Happier Than Ever / Sebastian Szymanski
FanfictionI'd never treat me this shitty You made me hate this city