…
Uzun ve karmaşık tünellerde ayak seslerimiz bir ritim gibi ilerliyordu. Hava biraz soğumuş gibiydi. Uzun süredir yürüdüğümüz için saati tahmin etmek zordu. Mikail en önde el fenerini tutarak kendinden emin bir şekilde ilerlerken bende onun gölgesine saklanır gibi onu izliyordum. İlerlerken aklıma sürekli Mikail'in anlattığı olaylar geliyordu. Kafamda tekrar tekrar düşünüp etrafa bakıyordum. On yaşında bir çocuk nasıl bu labirentte hayatta kalmış olabilir ki?
Gerçekten Mikail zeki, güçlü ve olgun biriydi. Bazen öfkesi korkutucu olabiliyordu fakat onu o yapan özelliklerden biri de buydu.
Bazen el fenerinin ışığının çarptığı duvarlarda yazılar ya da işaretler görüyordum. Kimisinde resimler çiziliydi ya da yazılar yazıyordu. Galiba küçükken burada zaman geçirmekten kafayı yemişti. Korku filmlerim olan bir atmosfer vardı. Yalnız, karanlık, sessiz ve dar. Özellikle dar olması beni stres altına sokuyordu. Dar ve karanlık alanlardan nefret ederim. Fakat şuan bunu önemsemeden ilerlemeye çalışmalıyım.
Sonunda sessizliğe ve merakıma dayanamadım.
"Daha çok yol var mı?" ne ses çıkarsa çıksın sanki kulaklarımda yankılanıyordu.
"Az kaldı." Mikail gözleriyle arkasına bir bakış atıp eski temposuna geri döndü.
"Peki ya Eslem? Ona haber vermeliyiz." Eslem fark etmeden eve geri dönebilirdi. Eminim evi boş bırakmamışlardır. Ayrıca şuanki durumumuzu bilmeliydi.
"Burada telefon çekmez. Yüzeyde haber veririz." sesi eskisi kadar soğuk değildi.
Vay demek az da olsa teknolojik alet kullanmayı biliyordu. Ben dumanla haberleşeceğiz sanmıştım.
Tekrar bir sessizlik kaplamıştı etrafı. İkimizde konuşacak bir konu aramıyorduk. Evet şuan önemli ve ciddi bir durumdayız fakat bunun son konuşmalarımız olup olmayacağını kim bilebilir ki?
Kendimi daha pozitif düşünmeye zorladım. Eğer birinin ölme durumu olsa hemen kendimi öne atabilirdim. Yani o cehenneme geri dönmeyi kabul edebilirdim. Düşüncesi bile bok gibi hissettiriyordu. Fark etmeden derin bir iç çektim.
Mikail bunu fark ederek biraz yavaşladı. Biraz sohbet moduna girmiştik. Bende ona ayak uydurarak biraz yavaşladım. Yoksa az daha birbirimize toslayacaktık.
"Fyodorov'lar ile alakalı bildiğin her şeyi anlat."
Bir emir gibi gelmişti. O yüzden biraz tedirginleştim. Aklımı kurcaladım. Pat diye anlat diyince aklıma bir şey gelmiyordu! Ayrıca bu sohbetten çok sorguya çekiliyormuşum gibi hissettiriyordu.
"Bilirsin Alyona ile Andrei kardeşler." İsmini söylemek bile kalbimin daha hızlı atmasına sebep oluyordu. Kendimi rahatsız ve üstüme bir yük binmiş gibi hissediyordum.
"..Babaları Rusya'da annemle beraber ortak çalışıyorlar. Alyona çok tehlikeli bir kadın. Aşırı derecede esnek ve iyi dövüşüyor. Kolay kolay yorulmuyor ve hızlı da."
Bunu bilmemin nedeni. O malikane de kaldığım süre boyunca eğitim adı altında eziyet görmemdi. Sabahın köründe kalkıp koşuya çıkıyordum. Ayrıca Alyona ile dövüş derslerim de vardı. Ona karşı bir şansım olmadığını o zaman anlamıştım.
"Ayrıca bir kızı var.. İsmi Larisa gibi bir şeydi. Öz kızı değil fakat çok korumacı. Ayrıca erkeklere garezi var galiba. Düşman gibi. Çalışanlara karşı ise çok nazik. Ve ajanlarını nasıl yetişdirdiyseler onlara çok bağlılar."
Mikail dikkatlice beni dinliyordu. Bir yandan yolu kontrol ederken arada gözlerimiz buluşuyordu. Gözlerinin de zifiri karanlıktan pek farkı yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI | BXB
Romance•Dubcon(dubious consent) ve CNC(consensul non-consent) içerir!🔞 " Gerçekten bu numarayla kaçabileceğini mi düşündün Demir?" Aklıma gelen her yolu denemiştim ama çıkmaz sokaklarla dolu bir labirentte gibiydim. "Andrei.." diye fısıldadım. Kolla...