BKNT»24

216 27 5
                                    

BÖLÜMϟ24

Tüm bedenimi sarmalayan karanlık huzurdan bir sarsılışla koptum. Gerildim ve gözlerimi açmadan önce korkuyla vücudum kasıldı. Bu bana gelen kocaman ve sert adımların savunmasıydı. Yine sessizlikti işittiklerim. Hâlbuki onlarla aynı yerde bulunan bedenim, aynı an içinde ruhumun onlara kapalı olması paha biçilemezdi.

Bir adımdan fazlasıydı yaklaşanlar. Bir mırıltı kadar yakın fakat bir çığlık kadar da uzak. Bir süre kafamı koyduğum sıradan kaldırmadan karanlıkta belli bir noktaya odaklandım. Sonra omzumun üzerinde birkaç kez dokunuşla tekrardan sarsıldım.

"Bu kalkmıyor."

Ne yapacağımı bilemez bir şekilde odaklandığım noktada renkli ışıltılar çıkana kadar göz kapaklarımı kapatmadım. Uyuyor gibi gözükmeye devam mı etmeliydim? Bu sefer tam tersimden bir dürtme alınca kafamı kaldırmak zorunda kaldım.

Gözlerimin ışığa alışmasına zaman vermeden kimin böyle yaptığını anlamak için kafamı bir sağa bir sola çevirdim. Daha tam net göremezken, üstüne konuşulanlar da eklenince serseme dönmüş gibi hissettim. Net görememenin verdiği sabırsızlıkla birkaç saniyeliğine gözlerimi kapalı tutup açtım.

"Söylesene kızım. Şimdi mi sonra mı?" dedi ısrarcı bir ses.

Sesin geldiği yöne döndüğüm de işte bu sefer tam görmenin verdiği rahatlıkla bir göz attım etrafa. Hala sınıftaydım ve bu alışa gelmişin dışında bir şeydi sanki.

İşaret parmağını havaya kaldırarak, "Hazırız biz. Bir.." diye saymaya başladı Selin.

"İki," diyerek devam ederken bu sefer bir şeyleri getirmelerini isteyerek elini de salladı. "Üç!"

Kulaklarımda üç kelimesi çınlarken ensemin arkasında bir el kafamı sıraya doğru eğdi. Korkuyla ayağa kalkmayı denedim, ama tabi ki başarısız oldum. Sıra biranda büyük cızırtılarla önümden çekildi. Yerini uzun içi su dolu bir kova aldı. Ne yapacaklarını anlamam en fazla iki saniyemi aldı. Az önce Selin'in sesini işittiğim yere dönerek gözlerimle onu aradım. "Bırakın!" dedim. Sesim yüksek çıkmıştı ama kimse de bir değişiklik yoktu. Bir kez daha, "Bıraksanıza!" diyerek bağırdım.

"Esila cidden vızıldamayı kes. Uykudan yeni uyandın, biz de sana lavaboyu ayağına getirelim dedik. Elini yüzünü yıkamak istemez misin?" Her ikimizin de sabrı taşıyordu. Sinirlerimiz geriliyordu ama benim sinirlerimin yanında başka duygularda beynime kan gitmesini tetikliyordu. Mesela öfke? Kin? Tiksinti? Ve tabiî ki korku.

Eskiden hiç olmazsa gittiğim okullarda kendimi güvende hissedebiliyordum arada. Benim dünyam bomboştu. Onlar benim dünyama deprem oldular. Her sarsılışta biraz daha çöktüm. Her çöküşümde ise büyük enkazlar vermemek için kendime tutundum. Ben yaşayamadığım çocukluğum için üzülüyordum. Hep açıklamak zorunda kaldım kendime insanların tutumlarını. Hep onları içten çözümleyerek yorumlamak belki ön yargı oluşturdu içimde ama sonradan çoğu sezgilerimin, düşündüklerim doğrultusunda olmasından da güç aldım.

"Hadi beyler," komutuyla kafamı suyun içine daldırdılar. Nefes almaya fırsat bulamadığım için kafam kovanın içine girdiğinde refleks olarak çığlık attığım için boğazıma su kaçtı. Gözlerim suyun yoğunluğundan dolayı ayrı bir acı veriyordu. Ellerimin kovanın iki yanında, doğrulmak için çabaladım. Bir süre sonra gücüm yetmeyince ellerimle kovaya vurmaya başladım. Boğazıma kaçan suları öksürmek istedikçe son anda alabildiğim nefeste boşa çabalamam yüzünden tükendi. Hafiften kafam dönmeye başlayınca saçımdan tutarak beni dışarı çıkardılar.

Büyük bir açlıkla havadaki oksijeni biran ciğerlerime çekmek istedim. Saniyeler geçtikçe bir kez daha yapacaklarını anladım. Boğazım yanıyordu. Bir türlü düşüncelerimi toparlayamıyordum. Saçımdaki el bir kez daha beni ittirince bu sefer biraz daha fazla direndim ve suya girmeden önceki son söyleyebildiklerim, "Pislikler" sıfatıydı. İçimde bir yerde Selin'i tekmeleme isteği büyüyordu. Hatta şuan saçımdaki el kaybolsa bunu yapabilirdim belki ama yemiyordu açıkçası.

Bir Kavanoz Nohut Tanesi -Askıda-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin