5

15 0 0
                                    

Tutarsızlık... Davranışlarıma en çok uyan sözcük buydu. Kesinlikle tutarsız davranıyordum. Ama, psikolojim alt üst olmuş durumdaydı resmen. Hayatıma birden giren bir adam, aslında beş yaşımdan beri hayatımda olduğunu iddia ediyordu. Ben yetimhaneden çıkana kadar gördüğüm eziyetlerde neredeydi peki? Görevliden veya öğrencilerden yediğim dayaklarda, kimsesizliğime ağladığım her gecede neredeydi? Düşüncelerime ara vermezsem birden Ateş'in üzerine atlayıp onu yumruklama ihtimalim vardı. Bu yüzden olduğumuz ana odaklandım.
Kapının önünde birinin kapıyı açmasını bekliyorduk. Ayakkabılarla mı giriliyordu acaba eve? Filmlerde hep öyleydi sonuçta. Kapı açılınca, tahmin ettiğim gibi ayakkabılarıyla girdi eve Ateş. Bende ona uyup topuklu ayakkabılarla girdim eve. Karşımda daha reşit olmamış gibi gözüken bir kız vardı. Bana sıkıca sarıldı. "Merhaba ben Alev, Ateş'in kardeşiyim." dedi kollarını çözmezken. Bende ne yapacağımı bilemeden kollarımı çözdüm "Ranya bende." Dedim.
"Ah evet biliyorum, ağabeyim yıllardır düşüremedi dilinden seni" Dedi ve kıkırdadı. Bende gülümsedim. Bu kızın mutluluğunu bozmak istememiştim.
"Koray nerede?" dedi Ateş. Koray, sanırım bahsettiği ev arkadaşıydı. "Bahçede, muhtemelen yemeklerden aşırıyor." dedi Alev gülerek. Ateş bir küfür mırıldandı ve belimden tutarak beni bahçeye doğru yönlendirdi.
Bahçeye geldiğimizde Koray, Alev'in tahmin ettiği gibi yemeklerden aşırıyordu. Ateş gür sesiyle "Koray, ne bok yediğini sanıyorsun sen?" dedi. Koray şaşkın bir biçimde "Valla yemek yiyordum." dedi, ben gülerken oda dediğinin saçmalığını anlamış olmalı ki kahkaha attı. "Oo yengemizde gelmiş." dedi ve bu sefer şaşırma sırası bendeydi. Koray son söylediğini daha hazmedememişken yeniden konuşmaya başladı. "Yenge bu yemeklerin hepsini Ateş senin için yaptı. Tabi varsa yoksa sen. Bana hiç yemek yapmıyor bu piç." dedi ve kahkaha attı. Bende güldüm karşılık olarak. Yalnız yemekleri Ateş'in yapması garibime gitmişti. Yani iyi garip. İyi garip neydi onu da bilmiyordum ama. "Koray kes sesini, kızlar masaya geçin yemeğe başlayalım." dedi Ateş otoritesini korurken. Dediğini yapıp masaya geçtik ve yemek başladı. Çorbadan aldığım ilk yudumda bile harika bir yemek yiyeceğimi tahmin etmiştim ve öyle de olmuştu. Bu, yediğim en lezzetli yemeklerin olduğu akşam olmuştu.
Ateş'e beni kasıntı bir ortama getirmediği için milyonuncu kez teşekkür ettim, tabi içimden. Herkes yemeğini bitirince masadan kalkmış ve film izlemeye karar vermiştik. Tabi ben elbise ve topuklularla rahat edememiştim. Alev ve Koray yukarıdan filmleri almaya gitmişti. "Ateş." dedim yanımda oturan ve dalgın gözüken adama. "Efendim güzelim." dedi. Ve ben ne diyeceğimi unuttum. Ateş Şansal bana güzelim demişti! Sonradan ne diyeceğim kafama dank etti.
"Ya ben bunlarla hiç rahat edemedim." dedim ayakkabılarımı çıkartırken.
"Alev daha on altı yaşında, onunkiler sana olmaz sanırım. Benimkilerden versem olur mu?" dedi tereddütle. Olur mu demeliydim olmaz mı? Alev'inkiler cidden bana olmazdı boy olarak. "Olur." dedim bende biraz tereddütle. "Odam üst katta." dedi ve ayaklandı, arkasından da ben.
Odasına girdiğimde şaşkınlıktan küçük dilimi yutabilirdim sanırım. Bir duvarın önü tamamen boştu ve duvarda ikimiz sarılan resmi vardı, bana gösterdiği fotoğraf. İşinde iyi biri çizmiş olmalıydı resmi, gerçekten fotoğraftakinin tıpa tıp aynısıydı.
"Bunlar olur sanırım." dedi elindekileri bana uzatırken. Bir eşofman altı ve beyaz üzeri baskılı bir tişört vardı.
"O-olur tabi yani neden olmasın." dedim kafamı yere sürtme isteğimi bastırırken. O nasıl bir saçmalamaydı Allah aşkına? "Giyince aşağı inersin." dedi ve odadan çıktı. Ben de elbisemi çıkarttım ve Ateş'in verdiklerini üzerime geçirdim. İşim bitince resmimizin olduğu duvarın karşısına geçtim ve elimi resmin üzerinde gezdirdim. Resmimizin olduğu duvar Ateş'in yatağının tam karşışındaydı.
Daha fazla oyalanmak istemedim. Bileğimde ne zaman oraya koyduğumu bilmediğim tokayla saçlarımı topuz yaptım. Tabi şu dışarı çıkarken berbat evdeyken muhteşem olan topuzlardan. Allah'a şükür ki evdeydim. Bu sefer ciddi anlamda oyalanmayıp aşağı indim.

"Hızlı ve Öfkeli serisini izledin mi?" diye sordu Koray.
"Beşe kadar." dedim.
"Tamam altıyı izleyelim o zaman olur mu?" dedi.
"Olur." dedim, ne diyebilirdim ki? Filmi oynatıcıya taktı ve yerine geçti. Ateş ve ben yanyana oturuyorduk nedense. Alev ve Koray da yanyana oturuyordu. Bunu umursamadım ve filme odaklanmaya çalıştım ama son birkaç gündür mâlum olaylardan dolayı pek verimli uyuyamamıştım. Bu yüzden şimdi bu rahat ve Ateş kokan kıyafetler uykumu getirmişti. Daha fazla dayanamadan kafamı Ateş'in göğsüne yasladım ve gözlerimi kapattım. Oda kollarını etrafıma dolayıp beni iyice sarmaladı. Buna karşı çıkacak halim bile kalmamıştı birden.

***
Beynime işkence gibi gelen telefon sesiyle gözlerimi açtım. Kafam hâlâ yerine gelmemişken telefonu açtım ve kulağıma götürdüm.
"Ay sonunda açtın şu telefonu be kızım! Ranya bak yanlış anladın sen her şeyi. Bir dinle beni ne olur. Bugün pastahaneye gel de konuşalım ve sana anlatayım her şeyi." dedi. Kafamı onaylarca salladım. Sonra bunu göremeyeceğini fark ettim ve "Tamam." dedim. Bir şey demesine izin vermeden telefonu kapattım.
Odamda değildim. Yavaşça dün gece aklıma gelirken olduğum yerde gerindim. Ateş beni buraya taşımış olmalıydı. Yataktan kalktım ve odanın içindeki banyo olduğunu tahmin ettiğim kapıyı açtım. Tahminim doğru çıkmıştı ama buraya banyo demeye bin şahit gerekti. Burası benim salonum kadardı, gerisini siz düşünün. Dış fırçam tabiki yanımda değildi, gittiğim yerlere dış fırçası götürme gibi bir alışkanlığım yoktu. Dolabı açtım ve içinde paketli bir dış fırçası bulunca kocaman sırıttım. Dişlerimi fırçalamadan  bir gün geçirmek berbat olurdu. Merdivenlerden aşağı inerken burnuma mis gibi kokular doldu. Sanırım yine Ateş yemek yapıyordu, daha doğrusu kahvaltı hazırlıyordu. Ama mutfağa girdiğimde gözlerim yerinden çıkacak, çenem yere düşecekti. Alev mutfakta resmen 3. Dünya Savaşı çıkartmıştı! Asıl merak ettiğim buradan iğrenç gelen koku yukarıdan nasıl mis gibi gelmişti?
"Alev, buranın hali ne böyle?" dedim şaşkınlık içinde.
"Ya ben kahvaltı hazırlayayım demiştim de olmadı sanırım. Sen ağabeyimi uyandır bende üzerimi değiştireyim dışarıda yiyelim." dedi. Uzun konuşması mantıklı geldiğinden kafamı onaylarca salladım. Dün bana kıyafet verdiğinden odasını biliyordum. Derin bir nefes alarak üst kata çıktım. Kapının önüne geldiğimde biraz duraksadım. Nasıl uyandıracaktım ki? Ne demeliydim?
Sorularla boğuşmayı bitirip her şeyi ana bıraktım. Kapıyı açtım ve içeri girdim. Yatağın kenarına oturdum.
"Ateş, uyan hadi." dedim.
Anlamsız bir şeyler mırıldandı ve bana kıçını döndü. Üzerindeki yorgan açıldı ve, bu adam neden sadece iç çamaşırıyla yatıyordu ki!
Üzerine yorganı iyice öttüm ve yüzünü görebilmek için yatağın öbür tarafına geçtim. Biraz eğlenceden zarar gelmezdi değil mi? Elimi yanağına koydum ve yeni çıkan sakallarını okşadım. "Ateş, uyanır mısın artık?" dedim sesimi hoş bir tınıda çıkarmaya çalışarak. "Sen iste ölürüm bile." desi uykusunda. Vay canına, Ateş uykusunda bile yapacağını yapıyordu. Bende kendime gelerek geri çekildim ve ayağa kalktım. "Ateş! Alev mutfağı mahvetmiş. Yani böyle her yer her yerde. Dedi sen Ateş'i uyandır ama nafile. Ne derin uykun var be adam senin. Bir de Alev diyor ki dışarıda yemek yiyelim. Mutfağı kullan-"
"Tamam!" dedi Ateş "Tamam uyandım sus artık."
Ona ters bir bakış attım ve odadan çıktım. Adımı seslenmesine de aldırmadım. Demek ki seven adamlar da sevdiklerinin kalbini kırarmış. Belki de uyku sersemliğiyle böyle davranmıştı. Sabah sabah benim başımda bağıran biri olsa bende aynı tepkiyi verirdim, sanırım. Ani ruh değişimlerim vardı ve ben bile nasıl davranacağımı kestiremiyordum çoğu zaman. Ateş'e bu kadar zaman gelmeyip, benden habersiz bana yardım ettiği ve kendi doğruları için benim doğrularımı yıktığı için kızgındım. Ama öte yandan, beni koşulsuz şartsız sevdiğinin birinin olması da iyi geliyordu. Anne baba sevgisi görmeden büyümek gerçekten zor bir şeydi. Yaşanmadan bilinmez olan şeyler vardı hayatta, bu da onlardan biriydi bence. Sevgisizliğe alışmış ve nasır tutmuş kalbimin, sevgiye ihtiyacı vardı. Ateş'e bir şans vermeye karar verdim. Kaybedecek hiçbir şeyim yoktu, ben zaten kaybedenler kulübünün daimi üyesiydim.

Telaşla merdivenlerden inen Ateş'e çevirdim gözlerimi. Hemen yanıma geldi ve özür içerikli cümlelerini sıraladı.
"Ranya ben uyku sersemliğiyle sen birden konuşmaya başlayınca hem zaten kafam da ağrıyordu o arada ond-" zaten saçmaladığı cümlesini bitirmesine izin vermedin. Gülümseyerek "Neyden bahsediyorsun, ben unuttum bile." dedim. Ateş Şansal, yüzüme üçüncü bir göz yer edinmiş gibi bakıyordu bana.
"Değişken ruh haline veriyorum bunu, inanılması zor birisin." dediğinde yeniden gülümsedim. Yeni bir ruh haline geçmediğim sürece bu 'Ne yaparsan yap sorun değil ben seni her şekilde anlarım' ruh halimde kalacaktım sanırım. Bu ne kadar iyiydi tartışılırdı tabii.

SON ŞANSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin