🌹 16 🥀

4 2 0
                                    

Turgay Bey. Turgay Karabıyık.

Turgay bey bir tüccardı. Ailecek bu mesleği yapıyorlardı. Babadan oğula, oğullardan diğer oğullara diyerek nesilden nesile aktarılarak devam eden bir meslekti onlar için tüccarlık.

Zamanla büyümüş gelişmiş ve bölünmüştü. Bölünmüş derken ayrılık anlamında değil farklı kollara yönelme anlamındaydı.

İlk başta sadece şehir içi alım satım yaparken ardından şehir dışı alım satım lara imalata, ithalata, ihracata derken tüccarlığın en basit noktasından en önemli noktasına değin her bir alanında kök salmışlardı.

Isimlerini ve ünlerini duyurmuşlardı. Ülkenin en büyükleri olan büyüklerle kapışamasalar da illerinde kendilerine yetecek artacak bir kapasiteleri vardı.

Başladıkları yere, hayallerine, memleketlerine ve çoğu Anadolu seviyesine göre aşmışlar da aşmışlardı.

Turgay Bey sülalenin ilk şehir dışına çıkanıydı. Geleneksel bir aile yapısı vardı. Kalabalık aileler, kalabalık ortamlar, aynı şehirde yakın binalarda yaşayan insanlardı onlar.

Turgay Bey gözünü daha büyük yerlere dikmiş, ufkunu ve geleceğini açmak için şehir değiştirmişti.

Ailesi karşı çıksa, yadırgasa, kızsa da o, bağlarından kurtulmuş ailesinden kopmadan yeni bir dünya kurmuştu.

Dünyayı kurduktan sonra buna yuvayı, yuvayı kurduktan sonra da çocuk sahibi olmayı eklemişti. Geliştikçe gelişmiş, sevdikçe sevmiş, büyüdükçe büyümüştü. Üç çocuk sahibi olmuştu.

İş dünyasında attığı her bir adımda, hayatının dönüm noktası her bir anında, yaşamının devrimi olan devranı Devran hanımla geçirdiği her bir anısında, her bir çocuğunda ailesi ona adım adım da olsa kulaç kulaç da olsa yaklaşmıştı.

Eski sülale tekrardan kurulup, birliktelik tekrar sağlanmıştı. Her şey gayet rayında seyrinde düzeninde korkusuz sıkıntısız sorunsuz şükürle ve sabırla ilerliyordu.

Fakat Turgay Bey bu defa aklına başka bir şey koymuştu. Bir kız çocuğu istiyordu. Onun için ikinci olacak bir kız çocuğu.

Onun hayallerini devam ettirecek bir kız çocuğu. Onun gibi ülkeye açılacak, vatanına sahip çıkacak bir kız çocuğu.

İlmiyle bilgisi ile becerisiyle yetenekleriyle her şeyiyle dinine ve devletine hizmet edecek bir kız çocuğu.

Onu gururlandıracak, adını hiç unutturmayacak, adı unutulsa da amel defterini kapatmayacak bir kız çocuğu istiyordu.

Hem üç çocuk kime yeterdi ki. Sevdiği kadından, devranından bir çocuk daha istemesi gayet normaldi.

Anormal olan ise Devran hanımın bunu kabul etmemesiydi. Üç tane çocukları vardı. Oğulları da vardı kızları da vardı.

En büyük çocukları yedi yaşındaydı, kızları beş, en küçük oğulları ise üç yaşındaydı.

Şimdi aradan yıllar geçmişken, her şey sıkıntısız ve sorunsuz ilerlerken, arı kovanına çomak sokmak da nedendi? Niye her şeyi gümbüldetip yerli yerinde duranları geri yerinden oynatıyordu ki? Kabul etmedi.

İnatçıydı Devran, inadından vazgeçmez asla geri dönmezdi ama eşi de ondan aşağı kalır değildi.

On üç ay sürdü mücadeleleri. On üç ay boyunca ne bir taraf geri adım attı ne de bir taraf milim ilerleyebildi. On üç ay artı iki buçuk ay sonra geldi Hamra'nın haberi. O gün Isparta yolcusuydu Turgay Bey.

Üç dört gündür kendini ayrı bir mutlu hissediyor, her şeye nedensizce gülüyor, huzurla uyuyup huzurla uyanıyordu.

Sürekli gül kokusu alıyordu. Etrafı cennetten bir gül bahçesi gibi kokuyordu. Çocuklarıyla ayrı bir ilgili, karısı ile ayrı bir sevgiliydi. Hele yolculuk onu bambaşka hislere bambaşka şeylere sürüklemişti.

HAM-..🖤 [Yeniden Yazılıyor!!]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin