Küçük Ada, gökyüzüne çok yakındı. O kadar ki, geceleri ay, denizin tam üzerine eğilip, gümüş bir ayna gibi parıldardı. Ada'da yaşayanlar, her gece pencelerinden bu manzarayı izler ve ayın büyülü ışığında kaybolurlardı.
Bir gece, ada'da yaşayan küçük bir çocuk bir karar aldı. Ayın parıltısını yakalayıp, sonsuza dek odasında saklayacaktı. Odasından bir kavanoz alıp, gece geç bir saatte evlerinin bahçesine çıktı. Gözlerini ayın parıldayan yüzüne dikti. Kavanozu açtı ve içindeki boşluğa doğru fısıldadı: "Ayın ışığını yakalamak istiyorum."
O anda, hafif bir esintiyle birlikte, ayın ışığı kavanozun içine dolmaya başladı. Parlak ışık huzmesi, kavanozu adeta bir fener gibi aydınlattı. Küçük çocuk, gözlerini alamadan bu büyülü manzaraya baktı. Işık, kavanozun içinde sonsuza dek kalacakmış gibiydi. Tam o anda yağmur yağmaya başladı. Sanırım gökyüzü kaybolan ay ışığı için ağlıyordu.
Küçük çocuk sabah uyandığında, boş kavanoz yanı başında duruyordu. Ancak küçük çocuğun kalbi, ayın ışığıyla doluydu. O gece yaşadıklarını hiç unutmadı. Ayın parıltısı, artık sadece gökyüzünde değil, kalbinde de yaşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karolin'den seçmeler
Randomüniversitede ki dersim için yazdığım hikayeler (max 5dk da yazıldılar)