Bölüm 1

87 9 33
                                    

Cimbomun Aslanları
Muslera, Barış Alper, Kerem,
Yunus , Mauro, Apo

K

ero
Yaaa benim canım sıkılıyor
Dışarı falan mı çıksak
Ya da birimizde toplanalım
bir şeyler yapalım

Hayvanat
Ben okeyim kero


Nando
Ben gelemem kero işimi var 

Yunus Balığı
Bende gelirimde kero
Kaptan senin ne işin var

Apo
Evet abi
Ne işin var
Bizden habersiz

Mauro
Ben gelirim keton
Benim de canım sıkılıyor

Nando
Ya bir arkadaşım gelecek
Size söylemeyi unuttum


Kero
Abi kim peki bu arkadaş
Biz tanıyor muyuz

Hayvanat
Bizi niye cağirmadın kapom

Mauro
Ya gençler zorlmayın işte belliki
Gönül işi falan

Apo
O zaman kaptansiz
Yapicağiz ne yaparsak

Yunus balığı
Bizde taplanalım işte takılırız öyle

Kero
Olur vala

Nando
Ne halt yerseniz yiyin
ama beni rahatsız etmeyin
Görüldü


---

Kapıyı açar açmaz, Uğurcan’ın her zamanki kendine güvenen gülümsemesiyle karşılaştım. "Selam Nando, nasılsın?" dedi. Elinde küçük bir poşet vardı; içinde kahve ve birkaç atıştırmalık görünüyordu.

"Selam, Uğurcan," dedim, hafifçe gülümseyerek. "Ne getirdin bakalım?"

"Güzel bir akşam için birkaç şey aldım. Oturur, kahve içeriz diye düşündüm," dedi, sesinde rahat bir ton vardı. Ardından ekledi, "Tabii seni rahatsız etmiyorumdur umarım."

"Saçmalama, rahatsız edecek biri değilsin benim için," dedim. O içeri adımını atarken, ona fark ettirmeden üzerimde bıraktığı etkiyi düşündüm. Uğurcan’ın yanında olduğumda her şey biraz daha farklı gelirdi bana. Sohbetlerimiz genellikle samimiydi ama son zamanlarda aramızda fark edilir bir elektrik vardı. Konuşmalarımızın altında hep başka bir anlam gizliydi sanki.

Oturma odasına doğru yürürken göz ucuyla bana bakışını yakaladım. Kısa ama belirgin bir bakıştı. Sanki bana bir şeyler söylemek istiyordu ama kelimelere dökmüyordu. Ben de aynı oyunu oynuyordum. İkimiz de aramızdaki bu ince çekimle farkında olmadan oynuyorduk.

"Kahveyi hemen yapalım," dedim, onu içeri buyur ederek. Uğurcan ayakkabılarını çıkarıp rahat bir tavırla koltuğa oturdu. Onu izlerken, evin atmosferi bile bir anda daha sıcak gelmeye başladı.

Kahveyi koyup yanına oturdum. Aramızda her zamanki gibi rahat bir sessizlik oluştu, ama bu sessizlik asla boş değildi. Uğurcan bir an bana baktı, gözlerinde ince bir gülümseme. “Seni hep böyle rahat görmek güzel,” dedi, ima edercesine.

“Senin yanında rahat olmamak mümkün mü?” dedim, ona hafif bir tebessümle bakarak. O da gülümsedi ve bardağa uzandı. Ama bardaktan çok benimle konuşmaya odaklanmış gibiydi.

“Bizim aramızda bir şeyler var sanki, Nando,” dedi, bir an için ciddileşti. Sesindeki kararlılık beni şaşırtmıştı, ama hoşuma da gitmişti.

“Ne demek istiyorsun?” dedim, hafif bir meydan okuma tonuyla. Onun bu anı nasıl şekillendireceğini merak ediyordum.

Uğurcan hafifçe güldü. "Bunu anlamıyor musun?" dedi ve bana doğru biraz daha yaklaştı. Aramızdaki mesafe iyice kapanmıştı.

“Anlamamak mı?” dedim, gözlerimi ondan ayırmadan. “Sen buraya her gelişinde aramızdaki gerilimi görmemek mümkün mü? Sadece söylememiz gereken şeyleri söylemiyoruz.”

Uğurcan gülümsedi, ama bu kez gülümsemesinde bir ciddiyet vardı. “Belki de bu kadarını söylemek yeterli,” dedi ve elini hafifçe benim elime değdirdi. O dokunuş, tüm flörtleşmenin zirvesi gibiydi. O anın gelip geçtiği saniyeler içinde, ikimiz de bu temasın ağırlığını hissetmiştik.

Kısa bir süre göz göze geldik. Bu bakış, daha önce hiç olmadığı kadar anlam doluydu. Sessizliği bozmak istemiyordum çünkü kelimeler, aramızdaki elektrik kadar güçlü olamazdı. Uğurcan’ın bakışlarındaki sıcaklık, aramızdaki duyguları yavaşça su yüzüne çıkarıyordu.

“Kahve biraz soğudu,” dedi sonunda Uğurcan, ama sesindeki titrek ton kahveden çok başka şeyler düşündüğünü ele veriyordu.

“Boş ver kahveyi,” dedim, elimle hafifçe omzuna dokunarak. “Bana daha çok ne düşündüğünü söyle.”

O an Uğurcan’ın gülümsemesi genişledi ama bu kez gergin bir tavır yoktu. “Gerçekten mi?” diye sordu, gözlerinde bir meydan okuma vardı.

"Sen ne düşünüyorsun?" diye üsteledim. Onu böyle zorlamanın nereye varacağını merak ediyordum. Ama o da pes etmedi. Gözlerini gözlerimden ayırmadan hafifçe yanaştı. Belki de sözlerden çok eylemler konuşmalıydı.

"Bu kadar yakınken başka bir şey düşünmek zor," dedi. O an aramızdaki mesafe tamamen kaybolmuştu. Kalbim hızlanmıştı ama Uğurcan’ın sakinliği bana da bir güven veriyordu.

Merhaba

Nasıl olmuş

Hatalarım varsa kusura bakmayın

Buz Ve Ateşin Aşkı -Muslera x Volkan-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin