Violetta'dan;
"Emrinizdeyim, majesteleri. Nereye gitmek isterseniz söylemeniz yeterli." Arabanın kapısını ben yolcu koltuğuna oturunca kapattı León. Bu gereksiz davranışına göz devirmiştim. Çalışmak için Studio'ya gidecektik. Boşuna ses kirliliği oluşturmuştu.
Sürücü koltuğuna yerleştiğinde, "Tamam tamam, sustum," dedi bana bakarak. "Şaka da yapılmıyor sana. Tabii ki ciddi değildim. Kapris yapar, beni çıldırtırdın. Sence ileri görüşsüz müyüm, ben?"
Omuz silkip, "İleri görüşsüz diye bir kelime yoktur," dedim. Bugün kiminle konuştuysam delirtmiştim birkaç dekikada. Gıcık tarafımdan uyanmıştım, evet. Ama özüme dönmüştüm. Uzun süre kendimden çok uzak kalmıştım. Tatilin üçüncü günü yarıyordu sanırım.
Kırmızı ışık yanınca durup bana odaklandı. "Evet, mega aptal diye bir şeyin olmaması gibi. Ama ne yazık ki istisna olarak bir insan tanesi duruyor yanımda."
Birbirimizle didişmemiz hoşuma gitmişti. "Farklı olduğumu kabul ediyorsun yani?"
Yüzünü bana çevirip kaşlarını havaya kaldırdı. "Hâlâ orada mı kaldın yani? Kendimi ifade edebildiğimi sanıp hata etmişim anlaşılan."
"Yo, aştım bunu," diyerek önüme döndüm. Bakışlarını üzerimde hissediyordum ve gülmemek için elimden geleni yapıyordum. Studio'ya gidene kadar susmayı düşünmüyordum açıkçası. Çok konuşasım, onu sinir edesim vardı bugün. Camila ve Tomás bana zevk vermemişlerdi. Çabucak sinirlenip, beni almadan giderek cezalandırmışlardı akılları sıra. Ama benim onlardan üstün olan zekâm, León'un varlığını hatırlamıştı. Hiç unutmuyordu ya neyse.
"León, sana bir şey sorabilir miyim?"
Burnundan soluyarak, "Sor başımın belası," dedi. Bu arada da yeşil ışığa geçmişti trafik lambası.
"Neden bu kadar dengesizsin?"
Bir süre cevap vermeyip sürmeye devam etti. Studio'nun olduğu tarafa döndüğümüzde cevaptan ümidi kesmiştim. Belki de kendisi bile bilmiyordu. Bende neden geveze olduğumu bilmiyordum. Bana bu sorulsa, bende cevaplayamazdım. Hem, bazı yerlerde susmanın da cevap olduğu yazıyordu. Saçma düşünsem de onu zorlamama kararı almıştım.
Studio'nun park alanında durduğunda, "Çünkü eğlenceli," diyerek 'aydınlattı' beni. Haklı olabilirdi. Dengesiz olduğu zamanlarda daha çok gülüyordu. O gülünce bende gülüyordum. Onun eğlenceli anlayışı çoğu zaman beni çıldırtsa da, hoşuma gitmiyor da değildi. Adamın her şeyi garip bir şekilde huzurlu hissettiriyordu yahu.
"İnecek misin?" Arabadan indiğini, kapımı açtıktan sonra konuşmasıyla fark etmiştim.
Eteğimin biraz fazla açılmış olması, León'dan utandırmıştı. Eteğimin önünü çekip bacaklarımı az da olsa kapattığımda arabadan indim. "Seni çıplak da gördüm ama bu garip davranışına hâlâ devam ediyorsun," demesini dikkate almamıştım hiç. Ne de olsa, o da onun söylediklerini dikkate almamamı söylemişti. Onu dinlemeyince neler olduğunu anlayacak kadar uzun süredir bir aradaydık.
"León, birlikte şarkı söylememizi sen istedin Pablo'dan, değil mi?"
Ellerini -her zamanki çekiciliğiyle- ceplerine koyduğunda, "Bir soruluk hakkınızın dolmasına bir saat kalmıştır," dedi. Cevabı saklıyordu aklı sıra. Ama biliyordum işte. Bir saat sonraki soru hakkımda da bunu kullanacaktım. İşi sağlama almakta faydanın olduğunu düşünüyordum. Saçma sapan bir şekilde gülünç duruma düşmek vardı işin ucunda ne de olsa.
Elimi hafifçe eğilip tuttuğunda kalbim, kulaklarımı çınlatarak atmaya başladı. "Bu arada, sırayla çalışılacakmış dans stüdyosunda. Herkes kendi eşiyle çalışacakmış. Yarın da final şarkısının üzerinde duracakmışız. Angie mesaj olarak attı bunları."