son

33 10 12
                                    

Televizyonda oynayan magazin programını boş gözlerle izlerken yan taraftan gelen iğrenç öpüşme seslerini duymamaya çalışıyordum. Pek mümkün değildi tabi.
Sinir, üzüntü, hayal kırıklığı aynı anda bastırınca yastığı alıp yüzlerine fırlattım.

"Biraz daha bu iğrenç şeye devam edecek olursanız kendinize ev aramak zorunda kalırsınız. Anladınız mı?"

Minik uke yalandan bir utanma ile bana döndü.
"Çok affedersin seni unutmuşuz." Hiç hatırlamış mıydınız ki beni?
Kırgın tarafımı bastırıp sinirimi ön plana koydum.
"Benim evimde olduğunuz sürece beni unutmanız mümkün değil, Jeongin."

Jeongin üzülmüş gibi dudak büzüp kafasını eğdi. Yapmacık tavrı karşısında alayla güldüm. Hyunjin ise sessizliğini bozup,
"Jisung abartma istersen her zaman ki halimiz işte. Bebeğimle yan yanayken gözüm kimseyi görmüyor." diyerek sevgilisinin yanında olduğunu belli etmişti.

Benim yanımda olmasını beklemiyordum zaten fakat ufak bir özür fena olmazdı.

"Her seferinde buna katlanmak zorunda değilim. Sen de biliyorsun."
Hyunjin oflayıp uzun siyah saçlarını karıştırdı. "Bazen katlanılamayacak derece de boş konuşuyorsun Jisung."

Ne?

Benden herhangi bir cevap almadan ayaklandı ve Jeongin'in elini tutarak onu da kaldırdı.
"Biz gidiyoruz rahatça takıl 'evinde' akşama gelirim ben."
Jeongin ile birbirlerine muzip bakışlar attıktan sonra, "Belki de gelmem anlarsın ya." demiş pişkince göz kırpmıştı.
Konuşacak gücü kendimde bulamadığım için öylece kaldım yerimde. Onlar da benden cevap beklemedi, Hyunjin yanımdan geçerken yanağımdan makas alıp saçlarımı karıştırdı sonrasında ise hızlıca evden çıktılar.

Birkaç saniye önce işittiklerim ben de büyük depremlere yol açmış, göz yaşlarım izinsizce intihara başlamıştı.
"Boş konuşuyorum ben öyle mi? Boş? Katlanılmaz derecede boş?" bulanık görüşümü düzeltmek için gözlerimi silsem de fayda etmemişti. O kadar çok akıyorlar ki sildikçe yenileri geliyordu. Söylediği acımasız sözler beynimin içinde dönüyor gibiydi, sanki aynı cümleyi tekrar tekrar söylüyordu Hyunjin. Kulağıma fısıldıyordu.

Susması için kulaklarımı kapasam da nafile bir çabaydı. Susmuyordu konuşmaya devam ediyordu.

'Bazen katlanılamayacak derecede boş konuşuyorsun Jisung.'

'Katlanılamayacak derecede boş konuşuyorsun Jisung.'

'Boş konuşuyorsun.'

'Katlanılamayacak derecede.'

'Jisung-'

"Yeter, yeter! Sus! Sus artık!" bedenim öne arkaya sallanıyordu. Gözümün önü kararmıştı hiçbir şey göremiyordum sadece Hyunjin'in sesi vardı.
İki elimi de kulaklarıma götürüp sıkıca bastırdım.

"Sus, lütfen sus duymak istemiyorum."

Hışımla yerimden kalktığımı hissediyorum, kollarımı savurup elimin değdiği her şeyi yere saçıyorum. Beynimde dönen, kulağıma fısıldanan sesin durması için her yolu deniyorum fakat işe yaramıyor.
Kulaklarımı tekrar kapatıyorum bu sefer daha sıkı, duymak istemiyorum.

"Konuşma, konuşma. Sus! Sus diyorum sus!"
Her şey öylesine pusluydu ki gözlerim açık mı yoksa kapalı mı bilmiyorum. Ayırt edemiyorum. Öylesine kapanmışım ki içime beni sarsan kolları bile çok geç fark ediyorum.

"Jisung! Bak bana, sakin ol. Jisung. Buradayım yanındayım, geçti."

Tanıdık birinin sesine benziyor. Bilemiyorum kim olduğunu hâlâ 'sus' diye fısıldamakla meşgulüm.

Zambaklar Solunca' ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin