Merhaba. Tarih atın bakalım.
Bu kitap baştan sona düzenlenmiş ve sil baştan yayınlanmıştır.
Sezen Aksu'nun, "Unuttun Mu Beni" şarkısından ilham alınmış ve yazılmıştır.
Her zaman sevip, sabırla bekleyen bir okuyucuma ithaf etmek istiyorum. Çünkü gerçekten bu fici bana hatırlatan Luna'ydı. Sayesinde düzenliyorum.
Wannessta ᯓ★
İyi okumalar ✎...
☼☼☼
☼☼☼
UNUTTUN MU BENİ?
❅
Sensiz Bir Devir Eskittim|
Çoktan unuturdum ben onu istesem, yapardım, giderdi kalbim ondan ama işte açtığım her şarkıda onu bulmak, işleri biraz daha zorlaştırıyordu.
Bahçem bir daha bahar görmedi o gittiğinden beri. Kimin zamanında ahını aldıysam hepsi tek tek birleşti ve bana böyle bir ceza kesti.
Tam tamına altı yıldır ondan haber alamıyordum, başına bir şey mi geldi? Yok, bilmiyorum. Beni terk mi etti? Yok, onu da bilmiyorum. Nerede onu aradıysam asla bir izini bulamadım ve o zamanlar fazlasıyla güçsüzdüm, sıradan geçinmeye çalışan bir öğrenciydim. Zamanla alıştım yokluğuna, artık kafamı başka şeylerle oyalamaya çalıştım ve çalıştım, çok çalıştım. Güçlendim, ben en tepeye çıktım ama en sonunda aramaktan vazgeçtim. Sevgimi kalbime gömdüm.
Ya da gömdüğümü sandım, zira odamdaki dağınıklık gerçek olamazdı. Sanki içeride şiddetli bir deprem olmuştu. Her şeyin yeri değişmiş, eşyalar paramparça olmuştu. Aynı şekilde kalbim de paramparça olmuş, gözyaşlarım yanaklarımda dağılmıştı.
Üzerimdeki son derece pahalı takımı çekiştirmemden ötürü bir hal olmuştu, bıraktığım sigaranın paketini yeniden satın almış ve midem bulanana kadar yakmıştım masanın üzerindeki davetiyeyi izleyip.
Nasıl ofisten çıktım, nasıl arabayı çalıştırıp eve sürdüm anlamadım. Bir anda buradaydım işte, o şey ile bakışıyordum.
İki gün önce kapım çaldı. Uzun boylu, saçlarını sarıya boyatmış genç bir delikanlı. Yeni çalışanım, pek severdim aslında kendisini.
"Merhaba Bay Kim, müsait misiniz acaba?.."
"Tabii, bir sorun mu var?"
"Ah, çok sevindim... Hayır, hayır önemli bir şey yok. Sadece ufak bir şey dememe izin verin... Henüz işe yeni alınsam da zor günlerimde bana yaptığınız iyiliklerin haddi hesabı yok. Bu yüzden size minnettarım. Şu son zamanlarda bu kadar sıkışmamın nedeni evleniyor olacak olmam, yardımlarınız sayesinde biraz da rahatladım. Eşime de sizi baya anlattım, o da sizi çok sevdi ve minnetlerini iletmemi istedi. O ve ben sizi düğünümüzde görmeyi çok isteriz. Bu yüzden bu davetiyeyi size kendi ellerimle vermek istedim."
Duyduğumda ne kadar da sevinmiş ve onu tebrik edip sarılmıştım. Vakit bulursam mutlaka geleceğimi söylemiştim. Ama sonra... Sonra... davetiyeyi açtım.
İsimleri okuyana kadar her şey güzel kalmaya devam etti ama ben, ben okuduktan sonra bittim. Ellerimin titrediğini veya bozulan moralimin belli olmaması için savaş verdim. Orada yazan iki isim beni mahvetti. İçimde garip bir sızı hissettim. Hani bitmişti? Hani atlatmıştım? Benden hiçbir bok olmazmış meğer, mahvoldum, yıkıldım o ismi görünce.
"Jeon Jungkook."
Önce belki isimleri aynıdır dedim. İnanamadım, o değildir dedim ama orada dımdızlak kaldım. Olma ihtimalini düşündüm, bir de olmama ihtimalini düşündüm. Olmasa isim benzerliğidir dedim. Ama eğer gerçekten o ise, şimdi ne yapacaksın Taehyung?
Altı yıl geçmiş, bir nişanlısı var. Hesap sorma hükmün var mı? Soracak mısın? Ölmediğine sevinmedin mi? Sağ ve mutlu diye mutlu değil misin? Bu kadar iyi bir insan mısın?
Bir işim çıkmış gibi hızlı davrandım ve gittim oradan. Sakin olmalıydım, bu sadece bir tesadüf de olabilirdi. Alıştıra alıştıra bunu öğrenmeye karar verdim ve ertesi gün yine o çalışanımın yanına gittim. Bir sohbet açtım ve açtığımız sohbet neticesinde nihayet bana fotoğrafları gösterme nezaketinde bulundu.
Şimdi evime gelmiştim kalbim kırıla kırıla. Ağlamıştım ve bağırmıştım. En sevdiğim tablomun bile çerçevesini parçalamıştım.
"Ben bunu hak edecek hiçbir şey yapmadım Jungkook. Hiçbir şey yapmadım."
Ayağa kalktım ve saçlarımı dağıttım, etrafta bir oraya bir buraya dolaştım. Zamanla içimdeki şaşkınlık ve kırgınlık öfkeye bıraktı. Bir hırsla bağırdım.
"Orospu çocuğu, bir veda bile etmedin!"
"Bir kere arayıp sormadın, merak etmedin!"
"Bir de evleniyor musun şimdi?"
"Hiç mutlu olma Jungkook, hiç mutlu olma!"
Neredeyse sinir krizi yaşıyordum, elimi aptal gibi duvara geçirmiş ve onun acısı ile daha fazla öfkelenmiştim. Yine de duvarda oluşan o çatlak benimkilerden daha derin değildi.
"Ben kokunu unutmamak için direnen biriyim yıllardır, sen beni unutup, üstüne bir de evlenip bana davetiye mi gönderiyorsun?! Vicdansız piç!"
Önüme çıkan, ayağıma takılan ne varsa vurdum, tekmeledim. Neredeyse altı yol boyunca hiçbir şey yapamamanın sinirini yeni çıkardım. Gecenin derin sularına atladım, içtim, sarhoş oldum, yeri geldi halıda sızdım, kafamı kaldıramadım, tavanda onun yüzünü gördüm sadece. Kinlendim, bana nasıl bir açıklama yapabilirdi ki? Açıklaması da olamazdı, intikam ateşi ile doldum.
İçimde kalan her şey tatminsizdi, en büyük duygularımın katili Jungkook'du. Şimdi onu bulduktan sonra sakin kalır mıydım? Sanmam. Gözlerim kapandı, kapandığında yaşlarım boşaldı. O gece orada kaldım, tüm duygularımın köreldiğini hissetmek istedim ama yine de içimden bir ses ona yenilmenin hâlâ kolay olabileceğinden bahsediyordu.
"Seni çok özledim!"
Biraz yağmur, biraz gözlerim.
***
Bölüm sonu.▶︎ •၊၊||၊|။|||||||| 0:15
"O" kişiye bir ses kaydı atma hakkı veriyorum, yazmak isterseniz yorumlar açık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMB. |Taekook|
FanfictionTaehyung 6 yıl önce kaybolan sevgilisinin düğün davetiyesini alır. |Text-Düz yazı|