"İşte." dedi prenses zafer gülümsemesiyle. Atın üzerinde süratle giderken attığı ok geyiği tam hedeften vurmuştu. Eveline bir kez daha muhteşem bir avcı olduğunu gözler önüne serdi. Aerion ise somurtarak omuzlarını düşürdü. Eveline şovalyelere işaret verip onlara vurduğu geyiği getirmelerini emretti. Ardından deri eyerinden indi. Beyaz atını ince gövdeli bir ağaca bağladı.
Aerion'da peşinden indi. İkisi şovalyeleri ve atları ağaçların seyrek olduğu yerde bırakırken o ikisi ağaçların sıklaştığı ormanın derinliklerine ilerlediler.
"Evi düşündüm de..."
"Şşşt!" diye bağırdı kısık sesle prenses. Geyik sürüsünü gördü. Hemen bir ağacın arkasına sindi ve Aerion'u da yanına çekti. O geyikle baş başa kalmak istemezdi. Geyiğin kendinden daha büyük boynuzları vardı. Tek hamleyle ikisinide yere serebilirdi.Ağaçtan bir yaprak kopararak elinde parçaladı ve kokusunun geyiğe gelmesini sağlayıp tekrar saklandı. O sırada iki geyik habersiz bir şekilde otları yemek üzere onlara doğru gelmeye başladı. Aerion çoktan diğer ağaca geçmiş, nişan almış Eveline'ın işaretini bekliyordu. Eveline geyikerin mesafesini görmek için yüzünün yarısını yana uzattı.
O sırada geyik başını kaldırdı ve nişan almış Aerion'u gördü. Dehşete kapılan geyiğin gözleri sonra Eveline'ı gördü. Prenseste hayretle olanları izliyordu. Geyiğin gözlerindeki korkuyu gördü. Bu sefer kendi de dehşete kapıldı.
"Haydiii!" dedi Aerion. Eğer prenses işaret vermezse geyik kaçacaktı. O anda prenses düşündü. Savaş vaktinin geldiği gün Aerion'un da ona öyle baktığını düşündü. Suçlarca. Korku ve derin dozda hayal kırıklığı barındıran gözler.O geyiği vuramazdı. Yeterince yıkıma sebep olacaktı zaten.
"Hayır!" diye bağırdı Eveline tüm ormanı inleterek. Sanki bir kabustan uyanmışçasına çığlık atmıştı. Geyik prensesten ürküp hızla kaçtı. Eveline yayını toprağa düşürdü ve dizlerinin üzerine çöktü. Koşmuş gibi nefes nefeseydi. Aerion hızla prensesin yanına koştu ve eğildi.
"Eveline! İyi misin? Bana bak." dedi elleriyle prensesin yüzündeki saçları çekerek."Yapamam." dedi Eveline kısık sesle. Sesi çatlamıştı ve ağladığının haberini veriyordu. Aerion prensesi göğsüne bastırdı.
"Şşşhh sakin ol. Geçti. Buradasın, yanımda." dedi. Eveline sanki son kez solurmuşçasına prensin erkeksi kokusunu içine çekti. O böyle güzelken onu nasıl öldürebilecekti? Üstelik ona yeni kavuşmuşken.
"Yapamam." diye fısıldadı tekrar. Hıçkırıklara gömülmüştü. Şu an diri diri gömülmek istiyordu. Bu insanların, aşkının yüzüne nasıl bakabilirdi ki? O an hatırladığı tek şey başının prensin koluna düşmüş olduğuydu. Tek hissettiği acıydı.◆◆◆
Uyandığında kendi odasındaydı. Tavanı rengarenk olan odasında. Ve etrafında da bir sürü meraklı kafa. Kardeşi Alease, prens, kraliçe, kral, halası Leona, yardımcısı William.
"İyi misin?" dedi annesi hemen prensesin yanına koşarak. Herkesin bakışları yataktaki prensese dönmüştü. Prenses yataktan kalkacakken kolunda bir ağrı hissetti ve başını oraya çevirdi. Kolu sargılıydı! Ve üstünde hafif kan vardı."Ne oldu?" dedi prenses hayretle.
"Av sırasında koluna ok atıldı. Yanlışlıkla." diye bastırdı. Aerion, William ve Alease hariç herkes bunun bir başka suikast olduğunu biliyordu. Kral,
"Eveline ile konuşmak istiyorum." deyince odadaki herkes ayaklanıp dışarıya çıkmaya hazırlandılar. Malandra kralla birlikte kaldı. Leona'da. Odada yine dördü vardı.
"Ne konuşulacağını biliyorum. Sizin için değil yiğenim için buradayım." diye savundu kendini Leona. Çünkü kralda kraliçede ona öfkeli ve soğuktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyük Fedakarlık
Historical FictionSavaşla büyüyen çocukların yaralı yürekleri vardır. Yitirirler çünkü evlerini, annelerini, ilk aşklarını, koşup oynadığı toprakları... Geriye bir tek acı hatıralar kalan çocukluğunu bırakmak demektir bu. Smirnow Krallığı'nın prensesiyse sadece savaş...