Gaffar ve Kahhar olan, Rahman ve Rahim olan, affı azabından büyük olan, şanı yüce olan, bütün noksanlıklardan münezzeh olan, yüceler yücesi yüce Rabbimiz...Ve yüce rabbimizin kelamı olan ilahi kitabımız Kur'an'ı azimüşşan yalnızca geçmişten kıssalar anlatmaz. Şimdiyi bildirmez. Aynı zamanda gelecekten de haberler verir.
Onlardan en az diğerleri kadar şaşırtıcı, ibretlik ve anlam dolu olan bir an vardır. O anı şöyledir:
Cennet ve cehennem ehli kesin olarak belirlenmiş, cennetlikler cennete, cehennemlikler cehenneme girecek. -girmiştir-
Bir yerde azap bir yerde af. Bir yerde nâr bir yerde nur. Bir yerde gözyaşı bir yerde kahkaha. Sonra ölüm bir hayvan olarak iki tarafın da görebileceği ve şahit olabileceği şekilde tam ortaya getirilecek.
Ardından ölüm olan o hayvan öldürülecek. Yani artık ölüm diye bir şey kalmayacak, sonsuzluk başlayacak.
Ne kadar da ibretlik şaşırtıcı ve anlam dolu öyle değil mi? Aslında ne kadar da günümüz gibi, ne kadar da Hamra'nın durumu gibi.
Cehennem ehli gibi hissediyordu kendini Hamra. Ölüm dün gece hatta çok daha öncesinde öldürülmüştü. Sonsuza kadar cehennemdeydi artık o. Ne olacaktı bilmiyordu.
Dedik ya o artık bir cehennem ehliydi ve ölüm öldürülmüştü. Alışması gerekiyordu buna. Kabullenmesi gerekiyordu. Kendi ayaklarıyla gelmişti, kendi elleriyle teslim etmişti kendini.
O artık Gülizar değildi o artık Hamra'ydı. O, Gülizar Hamra olmuştu. Soyadına gerek kalmadan ismi bile yetecek olan Gülizar Hamra'ydı.
Madem cehennem ehlinin içindeydi, madem ölüm öldürüldükten sonra sonsuza dek bu hapishanedeydi yalnızca kendine değil hapishanenin içindekilere hapishaneyi kendisinden daha fazla dar edecekti.
Hapishaneyi Hamza'ya gerçek bir mezar gerçek bir cehennem edecekti. Etmeliydi. Hamza bunu hak ediyordu. Hamza Akyokuş başına gelebilecek her şeyi hak ediyordu.
Zira nasıl yalan büyük günahlardansa yalancılar da büyük günahkarlardır. Hamza Akyokuş, Hamra'nın hayatındaki en büyük günahkarlardandı.
Yaancıydı. Büyük yalancıydı. Çok büyük yalancıydı. O o öyle bir yalancıydı ki şimdiye kadar söylediklerinin neredeyse hepsi yalandı.
Yalandan bir Hamza anlatmış tanıtmış yaşamış canlandırmıştı. Bu yalanını sadece Hamra'ya da değil herkese söylemişti. Tek kandırılan olmamak azıcık teskin etse de kandırılmıştı işte.
Gittiği günden beri yalanları peş peşe ortaya çıkıyor her biri bir öncekinden beteri oluyor beter ediyordu. İlk duyulan yalanları aratıyor o yalanlara razı ediyordu resmen.
En başından bir mavi bereli değil bordo bereliydi Hamza. Bunu mesleki açıdan bu yalanını normal sayabilir hoş görebilirdi belki. Evlenecek olmalarını yok sayarsa belki.
En başından beri aralarında gizli saklı olmaması gerektiğini söylememiş konuşmamış bu konuda sözler verip anlaşmamış olsalardı belki.
İlk günden itibaren bu konuda titizlik gösteren dikkatli davranan üzerine basa basa konuşan uzun uzun üstünde duran yalancı Hamza'nın kendisi olmasaydı belki.
Beresinin rengi ve getirilerinin yanı sıra Sarıkamış ailesinin zaten bilmeyip Akyokuş sülalesinin de yanlış bildiği gibi görev yeri Van Özalp'e yeni atanmamıştı.
Aylardır orada görev yapıyordu. Kendisi istemişti oraya atanmayı. Ara sıra bir önceki görev yerinde de icraatlarda bulunsa da asıl görev yeri Van iliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAM-..🖤 [Yeniden Yazılıyor!!]
Genç Kız EdebiyatıEY DEĞERLİ OKUR! BU VE DİĞER TÜM KURGULARIMDA SENİ SENİN KIYMETLİ FİKİRLERİNİ VE İSTEĞİNİ BEKLİYORUM! KURGUMU VE İSTEĞİNLE DEVAMI GELEREK OKUYACAĞIN SONU MERAK ETMİYOR MUSUN? BU SADECE BENİM DEĞİL HEPİMİZİN KURGUSU!!! ♡♡♡♧♧♧♡♡♡ Ne çok alıştık değil...