dördüncü bölüm

315 85 92
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


4- "Sevgiden yoksun bırakılmış kalbin."

Jimin alfanın uyarı ve tavsiyelerini dinleyerek döşeğinden hiç kımıldamadı ve bir saat boyunca kendi kendisiyle oyalanarak kendini mutlu etmenin bir yolunu buldu. Mutluydu. Öyleydi sahiden. Yaralarına rağmen, ruh eşi onu hiç tanımamasına rağmen, kimsesizliğine rağmen gelecekleri için mutlu ve umutluydu. Eski püsküleri yerine alfanın getirdiği yeni ve az kullanılmış kıyafetleri vardı. Onlar Jimin'e senelerce yeterdi. Başını sokacağı bir yuvası ve onu koruyup kollayan bir alfası vardı üstelik, bu en iyisiydi.

Tamam. Şimdilik tam olarak onun alfası değildi belki ama başka kimsenin de değildi. İkisi de eşleri olmayan kurtlardı nihayetinde. Ve Jimin bir yolunu bularak kalbine girebileceğinden emindi, kalbinin zincirini kırıp içeri girecek ve nasıl kulübeyi örümcek ağlarından arındırdıysa onun soğuk kalbini de sevgisizliğin o ıssız, soğuk ağlarından arındıracaktı.

Konuşacakları öyle çok şeyleri vardı ki. İnanıyordu ki Jimin ona kendini ifade ederse Yoongi onu anlayacak her şey yavaş da olsa yoluna girecekti. 

Ama keşke Yoongi kendisi hakkında bu kadar kaçamak cevaplar vermeseydi, keşke onu uzun uzun dinlemeye gönüllü olsaydı. Jimin'in anlatacakları mühimdi, kulağını açıp dinlerse ona hak vereceğine emindi. Ama omega da hiçbir zaman alfalar tarafından dinlenmemişti, nasıl konuşacağını, tam olarak nereden başlayacağını bilemiyordu. Bir anda ona, ben senin ruh eşinmişim, şu işe bak, diyemezdi ki. Hem korkardı ters tepmesinden. Ki Yoongi'yi tanıdığı kadarıyla da ters tepeceğinden emindi. O pek hayallerini süsleyen alfaya benzemiyordu. Çabuk parlayan, fevri, öfkeli ve kayıtsızdı. Belki de bu tavırlarının nedeni ruh eşi olmadan bir yaşam geçirmesiydi.

Elini beline atıp başparmağını hafifçe bel oyuntusuna değdirdikten sonra orada bir sızı hissederek telaşa kapıldı. Diğerlerinden daha farklıydı bu kez. Yoongi odun kesmek için dışarı çıkmıştı dolayısıyla evde yalnızdı. Mum ışığıyla aydınlanan odayı çantasını bulana dek gözleriyle gezip durdu. Yırtık, koyu renkli çantasını karşı köşede minderlerin üstünde bulunca topallaya topallaya giderek onu aldı ve döşeğe geri döndükten sonra alelacele içinden aynasını çıkardı. Dünkü arbededen sonra daha da çatlayan aynanın tozunu kazağının koluna sildi ve ona Yoongi'nin verdiği kahverengi kazağını sıyırarak aynayı çiçeklerine yaklaştırdı. Onları ancak bu şekilde net görebiliyor olması ne acıydı. Ayna olmasa çiçeklerinden bir haber olacaktı, o güzel, paha biçilemez minik mucizelerden.

Herkes lanet demişti onlara, herkes kötülemiş, aşağılamıştı. Jimin ilk zamanlarda çiçeklerden nefret ettiğini anımsıyordu, ağlayarak onları teninden kazımaya çalışmış, bıçakla delik deşik etmiş ama çiçekler bir sonraki gün daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmıştı. Nefret etmişti onlardan, bu kadar sahipsiz ve yalnız olmalarından.

Ama artık onları çok seviyordu. Onları kabullenmişti, lanet olsalar bile. Ki değillerdi. Sadece bir şeyler yolunda gitmiyordu. Jimin, biliyordu. Bu çiçekler ona olduğu kadar Yoongi'ye de aitti. Bunu nasıl kanıtlayacağını bilmiyordu ama hisler yalan söylemezdi, kurtlar da öyle.

The Wolven Storm❇︎yoonminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin