1

2 1 2
                                    

(Jisung'tan)

Sabahın ayazında okula gitmek için evden çıkmıştım. Üstümde montum, ellerimde arkadaşımın hediye ettiği parmakları açık patili eldivenler vardı ve kulaklığımda hafif bi müzik çalıyordu. Hızlı adımlarla yürüyordum ki soğuktan buracıkta donmayaydım.

Oturmuş beklerken kulaklığımın sesi bir anda kesilip titremeye başlamıştı. Telefonumun ekranına baktığımda Chan'ın aradığını görmüştüm. Chan, benim bir üst sınıfımda okuyan, abim gibi bir arkadaşımdı. Aileme bile anlatamadığım ince noktalarımı onunla paylaşırdım, o beni anlardı.

Vakit kaybetmeden telefonu açtım ve bağlantısını kesip kulağıma götürdüm.
"Hyung günaydın~"
Aynı benim gibi neşeli sesiyle cevap vermişti.
"Günaydın, Jisung. Nasılsın?"
"İyiyim, otobüs bekliyorum durakta."
"Ben de işte onun için aramıştım, boşuna bekleme otobüs. Arıza çıkmış hatta o yüzden durdurmuşlar."

Oturduğum yerden ayağa kalktım ve çantamı sırtıma taktım.
"Tüh ya, kötü oldu."
"Gelmemi ister misin?"
"Hayır hyung, teşekkür ederim."
"Tamam o zaman dikkat et, görüşürüz."
"Görüşürüz~"

Telefonu kapattıktan sonra derin bi nefes verdim ve kulaklığımı tekrar bağlayıp yavaş bi müzik seçtim. Tekrar hızlı adımlarla yürümeye başlamıştım. Okul aslında çok uzak değildi ama yürüyerek gidince uzunmuş gibi oluyordu.

Yaklaşık on beş dakika yürüdükten sonra telefonumun haritasını açıp kaç dakika kaldığına bakacaktım ki bi şeye çarpıp yere yapışmam bir olmuştu. Sağ avucum taşa denk geldiği için sızlıyordu. Düştüğüm yerde düzeldim ve yere oturdum.

Karşıma baktığımda bi nesneye değil, insana çarptığımı görmüştüm ve bu benim için çok utanç verici bir durumdu.
Aynı benim gibi yerde oturmuş, tek elinde sigarası ve bağcığı açık ayakkabısıyla karşımda yaşıtıma benzer birisi duruyordu.

"Ben, özür dilerim."
"Yolda yürürken sana telefonla oynamaman öğretilmedi mi?"
Gözlerine bakmıştım, sinir akıyordu resmen ama bir anlık dalgınlığıma gelmişti.
"Gerçekten özür dilerim."

Böyle durumlarda beni küçük düşürecek şekilde gözlerim doluyordu. Aslında bu her ses yükseltiğinde oluyordu ve yine olmuştu. Karşısında küçük düşmüş gibi dolu gözlerle oturuyordum ki ayağa kalkmıştım.
"Tekrar özür dilerim."
Telefonumu yerden alırken ayağa fırlamıştı. Arkamı dönüp gidicektim ki seslenmişti.
"Hey, bi baksana."
Yüzüne doğru döndüm ve suratına baktım.
"Önemli değil."
Kafa salladım ve tekrardan arkamı döndüm.

Derin nefes alıp verdim ve sakinleşmeye çalıştım. Şarkının sesini iyice açtım ve yolda eskisinden daha yavaş adımlarla yürümeye devam ettim.
Rezil olmuştum ve küçük düşmüştüm, acımıştı bana baya açık ve net ortadaydı.

Geri kalan yol da bittiğinde okulun bahçesine girmiştim. Çoktan çoğu öğrenci bahçede toplanmış okul kapısının açılmasını bekliyordu. Chan'ın beni her zaman beklediği yere baktığımda onu görmemle koşarak yanına gittim.
Gülümsedim ve selam verdim.
"Naber Jisung."
"İyidir hyung."
Aynı şekilde güldüğünde önüme dönmüştüm.
"Seni bugün yeni arkadaşımla tanıştırıcam."
Kafamı sallamıştım.
"Birazdan geli- heh geldi."

Parmağıyla işaret ettiği yere baktığımda az önce çarptığım çocuğu görmeyi beklemiyordum. O yanımıza yaklaşıyorken ben arkamı dönmüştüm.
İkisinin sesini duyuyordum Chan sonunda omzumdan tutmuştu.
"Jisung, selam vermeyecek misin?"

Yavaş bi şekilde suratına dönmüştüm.
Duraktaki sert suratı burda da yüzündeydi.
Tanımış olmalı ki tek kaşını kaldırmıştı. Chan elini uzalttı ve onu işaret etti.
"Jisung, bu Minho. Okula yeni geldi ve bizim sınıfta. Senin de anlaşabileceğini düşündüğüm için tanıştırmak istedim."
Sahte bi şekilde güldüm ve elimi uzattım.
"Memnun oldum hyung."
Yandan sırıtarak kafa sallamıştı.

Ellerinin soğuk olduğunu açıkta kalan parmaklarımdan anlamıştım ama hiç sesimi çıkartmadım. Kafamı çevirip etrafa bakmaya başladığımda ikisi konuşuyorlardı.

Zil çaldığında sonunda içeriye girebilmiştik.
Onlar üst kata çıkarken ben sınıfıma geçmiştim. Sırama oturdum ve kitaplarımı çıkartıp kulaklığımı çantama koydum.
Hoca gelene kadar arkadaşlarla biraz sohbet ettikten sonra derse geçmiştik.

Ders bitiminde kantine gidip tost aldıktan sonra Chan'ın yanına yukarıya çıkmıştım. Yine birlikte bir şeyler konuşuyorlardı, yanlarına gittim ve gülümsedim.
"Merhaba."
Chan hararetli şekilde anlattığı konuya bir anlık ara verip selam verdikten sonra devam etmişti. Yanlarındaki duvara yaslanıp yere çökmüştüm. Ben tostumu kemirirken onlar konuşmaya devam ediyordu.

En sonunda canım sıkılıp onlara baktığımda Minho'nun parmaklarını fark etmiştim, tırnak kısımları mosmordu.
Çöktüğüm yerden doğruldum ve laflarını kesip konuştum.
"Hyung senin parmakların neden mor?"
Çekinmiyor değildim ama merakıma yenik düşmüştüm, parmaklarına baktı ve konuştu.

"O mu? Hep oluyor, ellerim biraz fazla üşüyor. "
Kafamı salladığımda elimdeki eldivenler sanki varlıklarını hissettirmek istermişçesine bir anlık sıcaklık vermişlerdi. Eldivenleri çıkarttım ve ona uzalttım.
"Bunları giymek ister misin?"
Chan gülümsemişti.
"İyi anlaşıcağınızı biliyordum."

Minho hayır anlamında kafasını sallamıştı.
"Gerek yok, bi şey olmuyor zaten hep aynı."
"Bence al Minho, parmakların gerçekten normal durmuyor."
"Dedim ya, soğuk havalarda hep aynısı oluyor."
"Olsun bugünlük olmayı versin."

Chan'ın ısrarı üstüne elimdeki eldivenlere uzandı ve alıp ellerine geçirdi.
"Parmaklarım yine boştaki, ne anladım ben bu işten?"
"Avucunu sıcak tutarsan eğerki bütün elin ısınır."

Teorime karşılık kafasını sallamıştı ki zilin çalmasıyla veda edip sınıfıma geri inmiştim...

_____________________________________

İlk bölüm sadece 710 kelime oldu, biraz kısa ama günleri ayırmak istemediğim için bu şekilde paylaştım

Umarım beğenirsiniz, güzel olacağını düşünüyorum 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Soğuk Aşk//MinsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin