On

460 73 22
                                    



Belgin'nin Gözünden:

Güneşin ışığı yüzüme vurmasıyla birlikte gözlerimi zorla açtım. Uzun zamandır bu kadar derin uyuduğumu hatırlamıyorum. Normalde günde maksimum 6 saat anca uyuyordum ve zaten çok da hafif bir uykuya sahiptim.

Aklıma gelenle yanıma baktım ama İnci yerinde yoktu. Saate bakmak için hareket etmeye çalıştım ama kaburgalarım kendisini hatırlattı. Dün her ne kadar belli etmesem de, kaburga acısı gerçekten çok farklıydı. Daha önce, iki kere vurulmuştum fakat bu acı çok daha hissedilir bir şekildeydi.

Kendimi zorlayarak, sonunda doğruldum ve banyoya giderek yavaş hareketlerle dişlerimi fırçalayıp ardından cilt bakımımı yaptım. İşim bittiğinde, yatak odasından çıktım ve İnci'yi aramaya başladım. Gitmiş miydi acaba? Gerçi burada daha fazla kalmasını gerektirecek bir neden de yoktu. Eminim Benden daha önemli İşleri vardır.

Ben düşüncelerime dalmışken, mutfaktan bir ses geldiğini duydum. Hemen adımlarımı oraya doğru yönelttim. İnci.Buradaydı.

Yemek masasına baktığımda kahvaltının hazır olduğunu gördüm. İnci ise şu an küçük bir çocuk gibi sinirlenerek üst raftan bir şey çıkarmaya çalışıyordu fakat boyu yetmediği için asla ulaşamıyordu. Üstünde dün giydiği benim eşofmanlarım vardı. Ona uzun gelmişti ama kıyafetlerimi taşıdığını görmek benim nedense çok hoşuma gidiyordu.

Onun bu hali beni gülümsetti, bazen gerçekten çok tatlı oluyordu. Sessizce mutfağın kapısından bir adım attım ve yüzümdeki tebessüme engel olamayarak "Yardım lazım mı?" diye sordum.

İnci irkilerek arkasını döndü ve "Ya Belgin anladık savcısın, gizli takılmayı falan seviyorsun da ben suçlu muyum da sessiz sessiz geliyorsun, korktum" dedi sinirlenerek.

Ben ise onun bu tatlı sinirlenmesine karşı gayet rahat bir şekilde gülümsüyordum. "Sen de 7/24 doktorculuk oynuyorsun, ben bir şey diyor muyum? Hem ayrıca, evet doktor hanım sizi suçüstü yakaladım. Bu boyla oraya ulaşmaya çalışmak cesaret ister."

İnci hemen kaşlarını çattı ve tripli bir şekilde konuştu: "Aman iyi ki bir uzun boylusunuz, hemen ezikleyin bizi zaten"

Ona daha da yaklaştım ve tatlılığına dayanamayıp dağılmış saçlarını arkaya attım ve yanağından makas alarak "Kim ezikliyormuş benim doktorumu? Söyle de cezasını keseyim hemen" dedim alayla.

İnci'ye baktığımda yüzü kıpkırmızı olmuştu. Göz göze geldik, bir an donup kaldık. Sonra o hızla uzaklaştı. "Ş-şey ilaçlarını alman lazım, hadi kahvaltıya" diyerek masaya geçti.

Ben de masaya oturduğumda göz ucuyla İnci'ye baktım, ancak o bana hiçbir şekilde bakmıyordu, hatta ondan beklenilmeyecek şekilde tek kelime bile etmiyordu. Neden bir anda uzaklaştı ki? Yanlış bir şey mi yapmıştım?

İkimiz de kahvaltımızı sessiz sedasız yapıyorduk. Normalde kahvaltı eden biri değildim, genelde kahveyle güne başlardım ama İnci'nin elinden yemek yeme fikri çok cazip gelmişti. Dün yaptığı çorba zaten çok lezzetliydi. Gerçekten güzel yemek yapıyordu.

Kahvaltım bittiğinde İnci'nin önüme hazırladığı ilaçları da içtim.

"Ellerine sağlık, her şey çok lezzetliydi."

"Afiyet olsun" dedi sessizce.

Ne olmuştu bir anda?

Daha fazla sessizliğe dayanamadım ve yavaşça ayağa kalkarak İnci'ye "Türk kahvesi içelim mi?" diye sordum. İnci masayı toplamaya başlamıştı bile. "Olur, yaparım şimdi" dedi. "Hayır, ben yapacağım" diye ısrar ettim.

İhtilaf (GxG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin