Bölüm - 3 ♥ Gözlerin ateş gibi yanıyor Ahla...♥

7.3K 574 60
                                    

Merhabalar! :D Biliyorum sizleri 8 ay gibi bir süre beklettim ama sonunda geldi bölüm değil mi :p İnşallah beğenirsiniz bol bol yorum bekliyorum :D Özellikle bu hikaye için bana mesaj atan arkadşalardan! :)

Seviliyorsunuz, Hayırlı Bayramlar :) ♥

-

Öfkemi belli eden bir ses tonuyla ''Nasıl güzel olduğum seni ilgilendirmez!'' dedim ve onu beklemeye gerek duymadan sahilde yürümeye başladım. Bir süre sonra bana yetişerek benimle beraber yürümeye başladı.

''Kaç yaşındasın?''

''Sana ne?''

''Yirmi beş var mısın?''

''Sana ne dedim?''

''Taş çatlasın yirmi ancasındır.''

Öfkeyle soluyarak ''Yirmi iki yaşındayım!'' dedim. Normalde muhabbet etmeyi seven bir insan olmama rağmen hem bulunduğum durum yüzünden hem de bu adamın doktor olmasından ötürü onunla konuşmak istemiyordum. Konuşmak şöyle dursun aslında yanında dahi bulunmak istemiyordum fakat bir süre buna katlanmak zorundaydım.

''Ahla... Adının anlamı ne?''

''Çok mu merak ettin?'' diye sordum alay dolu bir ses tonuyla.

''Evet, çok merak ettim... Aydınlatsana beni Ahla!''

''İnternet denilen bir şey var. Merakını oradan giderebileceğini düşünüyorum.''

''Çok zekisin!''

Mehmet'in sesinde ki iğneleme ile hafifçe ona doğru döndüm. Ormanı andıran yeşil gözleri gözlerimle buluştuğunda bir an ne diyeceğimi bilemez bir halde ona baktım. Bu adamın gözleri gerçekten çok güzeldi. Kendisi ne kadar itici ise gözleri bir o kadar insanı kendine çekiyordu.

Hafif bir gülümseme ile ''Ahla...'' dedi. ''Pek şirin... Adınla dış görünüşün ne kadar uyuşuyorsa kişiliğin o kadar zıt!''

Karşımda ki adamın iğneleyici sözleri ile o güzel gözlerinin etkisinden sıyrılarak ''Cevaplarını bildiğin soruları sormak gibi bir hobin mi var?'' diye sordum.

''Hayır, sadece senden duymak istemiştim.''

Cevap vermeyerek yürümeye devam ettim. Hemen yanımda kalan eşsiz denize bakmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Ne kadar da güzel duruyordu. Uçsuz bucaksız, sonu yokmuş gibi. Biz insanlar içinde yaşam böyle değil miydi? Her zaman sanki sonsuza dek yaşayacakmışız gibi davranmaz mıydık? Ölümden sonra bile bir sonsuzluk olduğunu söylerdik hep. Sanırım insanlar olarak sonsuzluğa karşı ayrı bir ilgimiz vardı.

''İstanbul'dan gelmişsin.''

''Nereden biliyorsun?''

''Burada haberler hızlı yayılır.''

Burası küçük bir yerdi ve söylediği gibi pek bir şey gizli kalmazdı. İşte bu yüzden kimsenin öğrenmesini istemiyordum durumumu. Bu adamla yan yana olmaktan bu yüzden rahatsız oluyordum. O bir doktordu ve anlayabilirdi. Nereden, nasıl anlayabilir bilmiyordum ama yine de kendimi rahatsız olmaktan alıkoyamıyordum. Son günlerimi şansa bırakmak istemiyordum.

Benim cevapsız kalmam üzerine ''Daha önce de gelir miydin buraya?'' diye sordu. Bıkkınlıkla nefesimi dışarıya vererek ''Sana ne?'' diye cevap verdim. Onu umursamamaya çalışarak birkaç adım atmıştım ki gözlerimin kararmasına engel olamadım. Tutunacak bir şeyler ararken zorlukla onun koluna tutundum. Gözlerimi kapatarak bu anın geçmesini bekledim. İçimden saymaya başladım. Normalde beşte biterdi ama kahretsin bu sefer daha uzun sürüyordu... Ve dokuzda bitmişti. Güçlü bir nefes almaya çalışarak gözlerimi açtığında onun şaşkın gözleriyle karşılaştım. Ne diyeceğimi bilemez bir halde ona bakarken o hiçbir şey söylemeden beni kolumdan tutarak ileride ki gölgeliklerde olan banklara yönlendirdi.

''Bekle beni burada...'' diyerek yanımdan uzaklaşmıştı. Bir şey söylemeden başımı ellerimin arasına alarak dirseklerimi dizlerime dayadım. Başımın dönmesi hala tam olarak geçmemişti. Gözümden akan birkaç damla yaşa engel olamadım. Böyle olmamalıydı! Ben... Ben hazır değildim işte... Neden ben diye isyan etmek istemiyordum ama yine de soramadan edemiyordum. Neden ben Allah'ım?

''Ahla.''

Başımı kaldırmadan ''Efendim,'' diye mırıldandım. O ise bir şey söylemeden elinde ki su şişesini bana doğru uzatmıştı. Başımı kaldırarak su şişesini elinden aldım ve ağzını açarak avucuma biraz döktüm. Birkaç kez soğuk suyu yüzüme çarptım. Biraz olsun kendimi iyi hissedince titreyen ellerimle şişenin ağzını kapatmaya çalışıyordum ki Mehmet elimden aldı. Şişeyi kapatarak yanında ki boşluğa bıraktı ve tekrar bana baktı.

''İyi misin?''

İyi miydim? Değildim. Nasıl iyi olabilirdim ki? Ölecektim ben! Ölecektim. Gözlerimi yakan yaşları geri göndermeye çalışarak iyiyim anlamında başımı sallamakla yetindim. Fakat bu cevabım yanımda ki adama yetmemişti. Bir eliyle çenemi kavrayarak kendine doğru çekti.

''Hastaneye gidelim istersen, bir baksınlar.''

Hastane kelimesini duymamla irkilmeme engel olamadım. Bir daha asla görmek istemeyeceğim yere asla gitmeyecektim! Çenemi hızla onun elinden kurtararak ''İyiyim ben sadece yorgunum,'' dedim.

''Bak gerçekten kötü hissediyorsan gidebiliriz hastaneye.''

''İstemiyorum, iyiyim ben,'' diye terslememe engel olamadım. Aslında terslemek istememiştim ama ısrar etmesi karşısında sinirlerime hâkim olamamıştım. Benim onu terslemem karşısında gülümseyerek ''Evet, şu an gayet iyisin,'' dedi. Gülümsememe engel olamadım. O an eli yanağıma kaydı ve hafifçe yanağımı kavradı. Sanki ürkütmekten korkar gibiydi. Bir süre eli yanağımda öylece durdu ve benim bir şey söylemem üzerine başparmağıyla yanağımı okşamaya başladı. Geri çekilmem gerekti. Hatta bu yaptığından ötürü ona kızmam gerekirdi ama bir türlü geri çekilemiyordum.

''Gözlerin ateş gibi yanıyor Ahla...''

Yutkunmama engel olamadım. Gözlerimi bir türlü onun gözlerinden çekemiyordum. Adeta efsunlu gibiydi gözleri. Baktıkça daha çok içime işliyor, daha çok bakmamı sağlıyordu. Kalbimde oluşan heyecan ile huzursuz olmama engel olamadım. Hızla kendimi geriye çekerek başımı öne eğdim. Mehmet'ten uzak durmam için bir neden daha vardı artık. Üstelik bu neden öyle hafife alınacak bir şey değildi de! Kalbimi böyle hızlı attırması benim için büyük bir tehlikeydi.

''Ahla...'' demişti ki onu umursamayarak hızla ayağa kalktım. ''Eve gitmek istiyorum.''

Mehmet de ayağa kalktı ve bileğimden tutarak beni kendine doğru çevirdi. ''Az önce ki davranışımdan rahatsız mı oldun?''

Olmalıydım, olmam gerekirdi! Ama kahretsin ki olmamıştım. Aksine çok hoşuma gitmişti. Kalbime ilk defa öyle hızlı atmıştı. İlk defa içimde garip bir heyecan duygusu boy göstermeye başlamıştı. Fakat bunların hiçbirini ona söyleyemezdim. O yüzden olabildiğince soğuk bir sesle ''Evet,'' diye cevapladım. Benim cevabım üzerine yüzünde belirgin bir hayal kırıklığı ifadesi oluşsa da kendimi hemen toparlayarak hafifçe gülümsedi.

''Anlıyorum.''

O an ne anladığını o kadar çok sormak istiyordum ama soramadım. Zaten bir şey anladığını da sanmıyordum. Durumu kurtarmak için söylenen standart sözlerden birini seçmişti sadece o kadardı.

''Gidebilir miyiz artık?''

''Tabii,'' diyerek bileğimde ki elini çekti. Elini çekmesiyle geldiğimiz yolu geri yürümeye başladım. Arkamdan geldiğini biliyordum o yüzden geriye dönmeye gerek duymadım. Zaten dönmeye de cesaretim yoktu. Büyük ihtimal bana kızgındı fakat yapabileceğim bir şey yoktu.

Yalan yok hoş adamdı. Her geçen kızın isteyebileceği yapıdaydı. Uzun boyu, yeşil gözleri, yapılı vücudu... Tabii bir de Doktorluk gibi gözde olan bir mesleği vardı. Tam ideal evlenecek erkekti yani. Tabii annesini saymazsak...

Motorun yanına gidene kadar hiç konuşmamıştık. Motorun yanına gittiğimizde de sadece bana kaskı uzatmakla yetinmişti. Bir şey söylemeden kaskı başıma takarak onun arkasına oturdum ve o an ''Sıkı tutun,'' dediğini duydum. Cevap vermek yerine söylediğini yaparak beline sımsıkı tutundum ve başımı sırtına yasladım. Mehmet'e tutunabildiğim gibi keşke hayata da tutunabilseydim. Keşke ölüm karşısında bu kadar aciz olmasaydım...

İnci TaneleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin