4. Bölüm

370 22 7
                                    

Her şey çok hızlı olmuştu. Hapishane müdürünü götürmüş, olay yeri inceleme ekibi gelmişti. Yani hapishane oldukça karmaşık bir durumdaydı. Bakışlarımı kaldırıp Marsel'e baktım. Bu kez soğuk bakan bendim.

O bir katildi...

Ve burada daha ne suçundan dolayı bulunduğunu bilmiyordum. Geldiğimden beri unuttuğum şey onun katil olmasıydı. Bunu unutamazdım. Sürekli hatırlamam gerekiyordu. Onun bakışları polislerden bana doğru çevrildi. Bir şey bekler gibi gözlerime baktı. Ama gözlerimde her ne gördüyse hızla yerinden kalkıp gitti.

Daha iyiydi yüzünü görmezdim.

Kahretsin neden kalbimde bir acı hissetmiştim ki?

Boş ver Lavinia düşünme! Sakın düşünme!

Sıkıldığım için ve aklımdaki şeyler susmadığı için sinirle ayağa kalktım. Hücreme gidecektim! Hızlı hızlı yürümeye başladım kafamı çevirip son kez olay yerine baktım. Ne olacaktı bilmiyordum.

Kafamın sert bir şeye çarpmasıyla durmak zorunda kaldım. Bu da ne? Herhalde duvara çarptım diye düşünürken kafamı kaldırıp baktım.

Duvar değildi! Ne kadar güzel! Karşımda 1.90 boylarında, boynundan koluna kadar uzanan dövmesi olan mavi gözlü bir adam vardı. O da beni farketmemiş olacak ki çarpmasıyla anında ağzından küfür çıkması bir oldu.

"Sikeyim". Adam gerçekten azılı bir katil gibi duruyordu. Bana bakmasıyla durdu. Gözleriyle üzerimi uzun süre taradı. Sonra konuşmaya başladı.

"Sende kimsin?"

Sinirli olduğum bir zamanda bide bununla uğraşıyordum! Bu hormonlar ciddi bir şekilde dengemi bozuyordu zaten! Yüzüne sanane der gibi baktım.

Yürek yemiş de olabilirdim. "Bak küçük hanım ben bir kez sorarım kimsin dedim!" birazcık yerime sinmiş olabilirdim. Bu adam beni öldürmeden "Lavinia" dedim. Sesim içime kaçmıştı onun yüzünden!

Çatık kaşlarını düzeltip elini uzattı "Baran" dedi sırıtarak.

Bu adam bipolar falan mıydı?

Elini sıkmak istemiyordum. Ama maazallah ruh hastası beni öldürür diye parmak uçlarımla elini sıktım.

Bu gün seri katil günü falan mıydı? Gerçi hapishanede ne bekliyorsam. Ağlamak istiyordum! Elimi adamdan çektim arkamı dönüp Hücreme koştum. Şu an umurumda değildi. Ne seri katil takacak takatim kalmıştı ne de kaos yaşayacak halim.

Hücreye geldiğim gibi kendimi hiç rahat olmayan yatağa attım. Her kes yemek alanındaydı. Bu yüzden yalnızdım. Yüzümü duvara çevirip göz yaşlarımı serbest bıraktım. Hormonlar!

Bu gün yaşananlar, bebeğimin tehlikede olması, ölme endişesi tüm her şey o kadar üst üste geliyordu ki delirecektim. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Kimse sesimi duyamazdı zaten.

"Neden ağlıyorsun?" hücreden gelen sesle korkuyla yerimden sıçradım.

Marsel Hücremdeydi. Kollarını birleştirmiş duvara yaslanmış bir şekilde kaşları çatık bana bakıyordu. Onun burada ne işi vardı?! Yasak değil miydi?

"Senin burada ne işin var?" diye aklımdakini sordum.

"Aslında başka bir konu için gelecektim. Sonra ağlamanı duydum ve geldim. Şimdi söyle neden ağlıyorsun? O şerefsiz bir şey mi söyledi?" sonlara doğru sesi tehdit vari çıkmıştı. Kimden bahsediyordu peki?

"Hormonlar yüzünden ağlıyorum bir kere! Üstelik şerefsiz Kim?" dediğimde derin bir nefes aldı. Sanki bir konuda rahatlamış gibi.

Sonra dişlerini sıkarak "Baran. Onunla konuşma. Sakın ona bulaşma!" dedi. İyide o ne alaka. Üstelik gitmemiş miydi?

İNFAZ hapishanesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin