Bölüm 1

4 1 0
                                    

࿔᭬ৡ⃪꫶⃗၇͜ᩘ🏮၇⃪⃖ৡ࿔

"Hayır dedim sana! Bir kez daha çarpışırsan öleceksin!" Mavi saçlı adam sinirle bağırırken kardeşi onu dinlemeden elindeki Bey'inin modunu ayarlıyordu. Lui daha fazla sabrı kalmamış gibi kız kardeşinin elindeki Beyblade'yi alıp çekmişti. Kız ne olduğunu anlasada tepki veremeden elinden kaymıştı. "Lui! Ne yaptığını sanıyorsun onu bana geri ver!" Oturduğu yerden ayaklanırken gücünün yetersizliğinden dolayı yere kapaklanmıştı. "Şimdi demek istediğimi anlıyor musun? Ayakta bile duramıyorken seni ölüm savaşına gönderemem. Ben senin ağabeyinin Lei ve kardeşimin yaşamasını istiyorum." Lui daha fazla beklemeden odadan çıkmıştı.

Hastane odasında yalnız kalan kız televizyondan wbba yayınını açıp izlemeye devam etmişti. Aşık olduğu adamın yıkımını izliyordu.

Shu Kurenai ne kadar iyi bir blader olsa da karşısında kendini tanrı olarak adlandırmış biri vardı. Spriggan da Shu da çok zorlanıyordu ve onları güçsüz görmek kızın gücüne gidiyordu. Yıllar önce iyileşince Shu'yla maç yapacaklarına dair söz vermişlerdi ve şu an onlar daha maç yapamadan Phi, Shu ve Spriggan'ı öldürüyordu.

"Keşke seni dinleseydim Valt..."

***

Geçmiş 4 yıl önce

"Lei kendini zorlaman iyi değil böyle yaparak sadece Divine ve kendine zarar veriyorsun." Valt hüzünlü bir ifade ile konuşsada arkadaşının güzünü hırs kör etmişti. Lei Shirosagi tanıdığı en iyi bladerlardan biriydi ama hırstan gözleri öyle kör olmuştu ki daha küçük yaşlarda panik atağı ortaya çıkmıştı.

Günümüz

"Ne yani Divine'yi ondan aldın ve o bir şey demedi mi?" Valt  şaşkınlıkla konuşmuştu. "Bir şey diyemezdi çünkü haklı olduğumu biliyordu. Kendini öldürmesine müsaade edemem o benim kardeşim." Lui sakince yanındaki arkadaşını yanıtlarken gözlerini ekrana dikmişti. Arenaya geldiğinde Aiga Akaba ve Phi çarpışıyordu gözleriyle Valt'ı yanına çağırdığında bekleme odalarından birine girip konuşmuşlardı. Valt'ın tribünden ayrılmasının ardından meraklanan Shu ise peşine takılınca Lui'yi görmüştü. Kenara hafifçe saklandıktan sonra odaya girdiklerinde bir süre beklemiş ardından odaya girmişti. "Neler oluyor burada Lui niye burada?"

"Shu, yenilgini izleyemedim ama belki çaresiz halini görürüm diye gelmiştim." Lui kıs kıs gülerken Shu göz devirip koltuklardan birine yerleşmişti. "Lei iyi mi?"

Konu kardeşine gelen Lui yüzündeki gülümsemeyi silmişti. Derin bir nefes verip olanları Shu'ya da anlatmıştı. "Bazen beni fazla düşünüyor. Kendini de düşünmesi lazım arada hala yürüyemiyor değil mi?" Lui cevap vermek yerine başını olumlu anlamda sallamıştı. "New York'a döndüğümde onu ziyaret edeceğim. Divine sende mi şu an?"

"Evet yanımda eğer benden önce döneceksen onu götürmek için sana verebilirim." Aralarından geçen kısa bir diyalogun ardından televizyondan bir kutlama tufanı yükselmişti. Aiga Akaba, Phi ve Dead Phoenix'i yenmişti.

***

Kızıl gözlü adam beyaz hastane koridorunda yürürken etrafta koşuşan bir sürü insan görüyordu. İstediği yere varınca derin bir nefes verip odanın kapısını açmıştı. Odanın girişinin karşısında büyük bir cam vardı camın önünde ise kendisinin gönderdiği çiçekler vardı. Tıpkı kızın mor gözleri gibi parlak mor çiçekler. Dalan gözlerini camdan ayırıp kenardaki yatağa çevirdiğinde kızın elindeki bilgisayardan kulaklıkla bir şeyler izlediğini görmüştü. Gülümseyerek kızın yanına yaklaşıp varlığı belli ettikten sonra yatağın diğer tarafına oturmuştu. Kız kulağındaki kulaklıkları çıkarıp yanındaki beyazlıya gülümsemişti.

"Hoşgeldin! Seni çok özlemişim... görmeyeli saçların mı uzadı senin yoksa ben mi yanlış görüyorum? Bu arada sportif giyinmişsin spordan mı geliyorsun? Yada burdan spor yapmaya mı gideceksin? Yoksa yoksa New York Bulls'a mı geçeceksin? Hep orayı görmek istemiştim! Nasıl bi-" Shu şaşkınlıkla kıza bakarken eliyle kızın ağızını kapatıp konuşmaya başlamıştı. "Nefes al, Lei nefes. Ben buradayım tek tek konuş soruların bitene kadar seninleyim." Shu kızın ağızındaki elini çektikten sonra kız ufak bir tebessüm edip daha sakin bir sesle konuşmaya başlamıştı. Shu ise onu mutlulukla dinlemiş her sorusunu atlamadan yanıtlamıştı. Diğer insanlara karşı bu kadar konuşkan olmasa da Shu'yu gördüğü an tüm duyguları aynı anda devreye girerdi ve çok hızlı konuşmaya başlardı.

"Pekala Lei benim artık gitmem lazım Fubuki'ye antrenman maçı sözüm var." Shu ayaklanırken kızın yüzündeki hüzünlü ifade dikkatini çekmişti. Onun gidişine hep üzülürdü ama bugün sanki daha da üzgün gibiydi. "Sorun ne?"

"Sadece çalıştığınız yeri merak ediyorum ve uzun zamandır canlı bir Beyblade maçı izlemediğimi fark ettim..." Kızın cevabıyla hüzünlenen Shu bir süre düşündükten sonra odadan çıkmıştı. Lei omuzlarını düşürüp yatağına tekrar yerleşip elleriyle oynamaya başlamıştı. Bu oda artık onu boğuyordu. Yalnızlık ve çaresizlik onu üzüyordu. Gerçekten de ölüme yaklaşıyormuş gibi hissediyordu. Shu ile son bir çapışma yapıp huzuru bulmak istiyordu. Bu düşünceleri yıkan ise oda kapısının açılıp kapanmasıydı.

"Hadi bakalım bugün hastaneden ayrılıyoruz bugün boyunca benim gözetimimde olacaksın." Shu konuşurken Lei gözlerini şaşkınlıkla açmış ona bakıyordu. "Ne anlamadım..."

"Hastaneden izin aldım bugün istediğin kadar dışarıda kalabilirsin. İlaçlarından ve beslenmeden ben sorumluyum hatta duygu değişimlerin bile benim kontrolümde olacak." Uzun zamandır dışarı çıkmamış kız için bu büyük bir fırsattı bu dört duvar arasında geçirdiği zamanlar kötü değildi ama yinede boğucuydu dışarıya çıkmak onun için çok iyi olacaktı. Hemde onu dışarı çıkaran kişinin aşık olduğu adam olması onu daha da mutlu ediyordu.

Shu kızın dolabını açıp kıyafetler ve ayakkabı çıkardıktan sonra arkasını dönüp giyinmesini beklemişti. Kız onu bekletmeden hızlıca giyinmişti. Altındaki taytı giymek zor olsada en hızlı şekilde giyinmişti. Giyindiğini haber verdikten sonra Shu'nun yardımıyla Lei yataktan kalkmıştı. Kızı yavaşça yürüterek odadan çıkarmıştı. Merdivenlere gelince ikiside duraklayıp bir süre birbirlerine baksalarda Shu kızın ne diyeceğini bile düşünmeden kızı bebek gibi kucaklamış ve merdivenleri inmeye başlamıştı. Gören hemşire ve hastalar gülümseyerek onları izlesede Lei şaşkınlıkla kolları Shu'nun boynuna sarmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yanlarından geçtikleri bir teyzenin sadece arkalarından "Ne kadar da tatlı bir çift." dediğini duymuşlardı

Hastanenin dışına çıktıklarında siyah bir aracın kapısı açılmıştı. Shu kucağındaki kızı dikkatlice indirip arabaya bindirmişti. Kendiside yanına oturunca şoför ön koltuktan seslenmişti. "Nereye gidiyoruz Bay Kurenai?"

"New York Bulls'a gidiyoruz."

࿔᭬ৡ⃪꫶⃗၇͜ᩘ🏮၇⃪⃖ৡ࿔

Allahım ben bir bok yemişim!

Bu bokun tadı çok güzel Shu'ya çocukluğumdan beri aşığım ve geçen rewatch atmaya başladım. Aklıma bu kurgu gelince yazmadan duramadım. Umarım beğenirsiniz.

İzleyen çok yoktur ama ben bu kurguya baya önem verecek gibi duruyorum.

Bölüm depolayıp öyle atarım bu arada haberiniz olsun. Oy ve yorum vermeyi unutmayın!!! ❤️❤️❤️

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 03 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

death, shu kurenaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin