cheers.

28 12 11
                                    

kapı zilinin kulağıma dolmasıyla yerimde kıpırdandım. kalkmayı hiç istemesem de bu saatte gelebilecek tek kişinin o olabileceğini bildiğimden ayağa kalktım.

ayaklarımı sürüyerek kapıya ulaşarak yarı kapalı gözlerle kapıyı açtım. soğuk anında çıplak üst bedenime çarpmıştı sertçe.

tahmin ettiğim gibi yeşil montunun içine sığınmış miniğim vardı. soğuktan kızarmış ellerine üflerken kapıyı açmamla bu hareketine son verdi.

badem şeklindeki gözleri çoğu zaman suratında olan şaşkın ifadeyle beni incelerken kapının önünden çekildim.

"yeni mi uyandın?" diye sordu montunu çıkarıp içeri girerken.

başımı sallayıp uykulu sesle yanıtladım. "evet."

lavaboya ilerleyip suratıma su çarptım ve hemen ardından odama gidip üzerime bir tişört giydim. o üşümesin diye hızla kapıya gittiğimden bu adımı atlamışım.

"ödevimi teslim ettim biliyor musun?" dedi tekrar salona döndüğümde kanepeye oturmuş halde.

"ne güzel." diye mırıldanıp yanına oturdum.

"hoca tablomu çok beğendi. okulun sergisine koyacağını söyledi hatta. benim sayemde yüzün bir serginin baş eseri olacak kar tanesi, çok şanslısın."

gülümseyerek omzuma vurduğunda göz devirdim.

"ya ne demezsin. benden izin aldığın için ayrıca teşekkür ederim." hafif şikayetçi sesle konuştuğumda güzel kahkahasını sundu.

"aman min.. bütün kızlar sana aşık olacak işte, bana teşekkür etmelisin." diyerek elini omzuma koydu.

anlık tepki olarak kaşlarımı çatıp ona döndüğümde yüzündeki gülümseme solmuştu. elini üzerimden çekip teslim olur gibi havaya kaldırdı.

"tamam, özür dilerim. istersen o tabloyu geri getirebilirim." korkuyla gözlerime baktığında iç çektim.

"kalsın."

hayali bile çok kötüydü oğluma değilde başka birine parmak uçlarımın değmesi. onun ona olan hislerimin farkında olduğunu biliyordum. hislerimi hafife ve hatta dalgaya alması canımı sıkmıştı.

ayağa kalkarak mutfağa ilerledim ve kendime acı bir kahve yapmaya başladım.

kafamı çevirip bakmasam da kapı kenarından bir kedi gibi beni izlediğini biliyordum.

onu görmezden gelmeye devam ettiğimde yanağını şişirip parmak uçlarında yürüyerek yanıma geldi.

"kar tanesi.. ben gerçekten özür dilerim." suçlu bir çocuk gibi başını eğdiğinden bal rengi saçları yüzüne dökülmüştü. ah benim güzel oğlum..

dudağımın kenarı kıvrılsa da kollarımı birbirine bağladım. "önemli değildi, özür dileme."

kafasını kaldırarak büzdüğü pembe dudakları ve koca dumanlı gözleriyle bana baktı.

"ama kızdın bana, öyle değil mi?" diye sorduğunda dudağımı aşağı kıvırıp kaşlarımı havaya kaldırdım ve kupamı alarak kahvemi içmeye başladım.

"ama ben hiç sinirleneceğini düşünmemiştim ki gerçekten.. beni affetmen için ne yapabilirim?"

sadece böyle dursan bile bal oğlum, ben seni affederim. doğrusu sana hiç kızmam.

"kızmadım diyorum çocuk, affetmemi gerektirecek bir şey yok."

"yok ama benim böyle hiç içim rahat etmeyecek.." diye mırıldanıp bir süre kulağının altını kaşıyarak bir şeyler düşünmeye başladı.

the reason is 'you, yoonseok.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin