İsmail, Mert'in bütün teselli ve moral motivasyon çabalarına rağmen yüzü beş karış çıktı odasından.Her bir adımında sanki ayağının altı sallanıyordu. Başı mı dönüyordu yoksa dünyası mı başına yıkılıyordu bilemedi.
Üç yıl önce terk edildiği sevgilisiyle babalarından dolayı elbet bir gün karşılaşacağını biliyordu ama kendini buna hiç de hazırlamamıştı.
Bu yüzleşmeyi istemediğini inkar edemezdi elbet ama bu şekilde babasının yanında, hiçbir şey olmamış gibi, geçmiş yaşanmamış gibi davranarak değil; yıllardır içinde tuttuğu her şeyi ilk gördüğü yerde yüzüne haykırarak konuşmak istiyordu.
Şimdiyse babasına hiçbir şeyi belli etmemek için sahte bir maske takacaktı. Ya da sorun gerçekten babası mıydı yoksa mahvolmuş halini Barış'a göstermek istemediğinden miydi?
Yalnız ona karşı olan nefretini görsün istiyordu. Geri kalan bastırılmış duyguları bir an önce gömse iyi olurdu. Sahi bunun için geç değil miydi? Gerçi ne kadar uğraşsa da becerememişti ya...
Yine de her şeyden üstündü öfkesi. Bu yüzden asansöre bindiğinde silkeledi ya kendini. Bütün bu saçma hallerini attı üstünden. Sadece nefreti bıraktı yerinde. Gözlerine baktığında sadece nefreti görsün istedi.
Odaya vardığında kapıyı tıklattı. Şirket çalışanlarının önünde babasına herkesin gösterdiği saygıyı takınıyordu. Baş başaykense samimi bir baba oğullardı işte.
"Gel." sesini işittiğinde derin bir nefes aldı. Yetmedi. Bir kez daha ve bir kez daha. Kapalı olan gözleriyle beraber kapıyı açtı ve içeri girmesiyle odadaki herkesin bakışlarının odağı oldu.
İsmail ise gözlerini yalnız babası ve Barış'ın babası olan Yavuz amcasına değdirdi.
Birkaç adım attığı gibi burnuna dolan kokuyla beyni ona oyun oynarcasına geçmişin anılarını gözleri önüne serdi. Bu koku ikinci yıllarında Barış'a hediye ettiği parfümdü. O günden beri en çok bunu kullanır olmuştu. Ve hala değiştirmemişti...
Bozuntuya vermemeye çalıştı. İsmail her ne kadar yüzünü Barış'ın olduğu yana çevirmese onun yüzsüzce bakışlarını üzerine diktiğini hissedebiliyordu.
Bir süre daha bakmamak için kendini zorladı. Bu şekilde kurtulabileceğini düşündü ama boş bir umuttan ibaret olduğunu biliyordu. Babası toplantıya geç kalma konusunu bile açmadan onun hakkında konuşmuşken aksi mümkün müydü? "Oğlum benim yanıma niye geliyorsun? Arkadaşın seneler sonra dönmüş gidip sarılsana eşek sıpası."
Tabi ya arkadaş. Babaları gözünde senelerdir iki yakın arkadaştan ibaret olmuşlardı. İsmail bazen nasıl farkettirmediler diye düşünmeden edemiyordu. İyi saklamışlardı.
Babasının dediğiyle zoraki bir gülümseme takındı. "Ben kendimi toplantı için azara hazırlamıştım ya kafa kalmadı baba haklısın."
"Senin eksikliğini Mert kapattı. Bu seferlik Barış oğlumuzun da dönüşü şerefine görmezden gelindin. Teşekkür edersin artık."
Güldü İsmail. İçten bir gülüştü. Hayatın komedisine gülmemek mümkün müydü zaten? Yıllarını çöp eden adama, şimdi onu babasının azarından kurtardığı için teşekkür mü edecekti?
Adımlarını oturduğu koltuğa yönlendirdi, bakışları yerdeydi. Onun hareketlenmesiyle Barış çoktan ayaklanmıştı bile.
Ayaklarının ucuna gelince durdu. Neden bu kadar çekindiğini bile bilmiyordu. Aklı ve kalbi çelişiyordu. İsmail aklının tarafını tuttu.
Kafasını kaldırdığı gibi, kendisiyle göz göze gelmek için hevesle bekleyen elalarla kalbi tekledi. Ama hiçbir şeyi bozuntuya vermedi. Saçma sapan bir ayrılık yaşatan bu adama olan nefreti göz bebeklerine yerleşti.
Babaları işle ilgili konuşmaya başladığından dikkatleri tam olarak üzerlerinde değildi. Bu yüzden rahattı.
Uzun olmayacak şekilde yüzünü inceledi İsmail. Düz saçları hafif kıvırcık bir hal almıştı ve ayrıca platin sarıya boyatmıştı. Hep boyatmak istediğini söylerdi zaten ama İsmail doğal halini sevdiğinden izin vermezdi.
Kaşına attığı çizikse hala yerli yerindeydi. Lise yıllarında Barış bir hevesle yapıp pişman olmuştu. Sonrasında İsmail'in "Çok havalı olmuşsun. Üzülme böyle de karizmasın oğlum." tesellileriyle her zaman devam ettirmişti. Hala da ettiriyordu demek.
Barış onun aksine bakabildiği kadar bakıyordu özlediği yüze. Yıllanmış şarap gibiydi İsmail onun için. Git gide daha da göz alıcı bir hale geliyordu ve hayran olmamak elinde değildi.
Çok geçmeden gözleri değdi yine birbirine. İsmail anlamıyordu. Kendisine siktiri çeken o değilmiş gibi neden şimdi böyle bakıyordu? Yanlış yorumladığını düşünse de her saniye bakışlarındaki hislerin artan yoğunluğuyla bu pek mümkün değildi.
İsmail'in gözlerindeki saf nefretin aksine Barış'ın gözlerinde özlem vardı ve bunu göstermekten çekinmiyordu. Ayrıca yıllardır büyüyen özleminin pek yer bırakmadığı pişmanlığı da ben burdayım diyordu.
İsmail bu bakışma işinden hoşlanmadı ve babasının gönlü olsun diye iki saniye süren bir sarılma gerçekleştirdi. Daha Barış karşılık verememişti bile.
"Hoş geldin." Babası sesindeki soğukluğu farketmesin diye fısıldadı İsmail.
Omuzları çöktü Barış'ın. Sarışın oğlanın ördüğü nefretten duvarı geçmenin mümkün olmadığını anladı. Zemini kırgınlıkla bezeli bir nefret duvarının hemen yıkılmasını ümit ederken neyin kafasını yaşıyordu ki zaten?
"Hoş buldum." cevabından sonra hiç uzatmadan arkasını dönüp odadan çıkacaktı ki babasının sesiyle durdu. "Oğlum yangından mal mı kaçırıyorsun bi dur."
Sessizce oflayıp arkasını döndü. Yangından mal kaçırmıyordu elbet ama yumruklarını Barış'ın yüzüne geçirmeden daha ne kadar sabredebilir bilmiyordu.
"Baba bir işin son günüydü de bugün aklıma geldi, ondan acele edeyim dedim." Babası sunduğu bahanesiyle göz devirdi. "O işi birine devret. Bugün senin işin Barış."
İsmail anlamaz gözlerle babasına baktı. Gerçekten evrenin yazılı olmayan kurallarından biri istemediğin otun burnunun dibinde bitmesiydi.
"Ben yapsam daha iyi olur baba." Yine de direnmeye çalıştı fakat babası ondan da inatçıydı. "En son sen kontrol edeceksin zaten. Şimdi al Barış'ı şirketi gezdir yarın iş başı yapacak direk. Araya yıllar girdi aranız soğudu belki ama tekrardan sıkı tutmaya bakın oğlum. Sonuçta bizden sonra siz varsınız yani ortak sayılırsınız."
Pes etti İsmail. Gülümsemeye çalıştı ve kafasını sallayarak babasını onayladı. Bir şey demeden odadan çıktığında hemen arkasından kendisini takip eden ayak seslerini işitti.
--------------------
yazamıyom imdat!😭