Yemek masasında düşüncelerine dalmış oturuyor, tabağıyla oynayıp duruyordu. Son zamanlarda sıkça kafasına aynı düşünce takılıyordu; ölüm.
Yaşayan herkes gibi ölümden korkuyordu ama son zamanlarda hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamayı beceremiyordu. Sevdiklerinin ölümünü kaldıramayacağını düşünüyordu. Yaşlanmaktan korkuyordu. Ama en çok silinip gidecek olmak koyuyordu ona.
Aslında onunkisi; kendini büyük bir şeyler yapıp dünyayı değiştireceğine, tabiri caizse dünyayı kurtaracağına, nesiller boyunca hafızalardan silinmeyeceğine inandırmış birinin hayatın gerçekleriyle yüzleşmesiydi. Her insan gibi, ölümsüz olmak istiyordu. Annesinin sesini duyduğunda küçük bir irkilmeyle düşüncelerinden sıyrıldı:- Senin canın neden sıkkın?
- Yok bir şey ya önemli değil.
- Söyle söyle..
- Yok anne ya gerçekten önemli değil.
- Kız arkadaşınla mı ilgili?
- Yok ya ne alakası var.
- Ee o zaman?
- Anlatsam da bir şey değişmeyecek aslında çözülebilecek bir sorun değil çünkü.
- Neymiş o?
- Sadece benim de değil aslında bütün insanların ortak sorunu bu.
- Para mı?
- Yok değil.
- Ne ya?
- Ölüm..
- Ölüm?
- Ölümden korkuyorum ya anne bu aralar kafama takılıyor. Sevdiklerimin ölümünden korkuyorum falan.
- E oğlum insanlar doğar büyür ve ölür biliyorsun bunu.
- Biliyorum da işte ne bileyim, geriye bir şey kalmıyor falan tuhaf geliyor bana. Yani ölüp gideceğiz ve yaptıklarımızın malımızın mülkümüzün, adımızın, sanımızın hiç bir önemi kalmayacak. Çok anlamsız geliyor bana niye yaşıyoruz ki o zaman niye birşeyler elde etmeye çalışıyoruz.
- Olur mu oğlum bak biz babanla ev aldık araba aldık bizden sonra size kalacak bunlar, sizden sonra da çocuklarınıza.
- Sonra ne olacak ki anne üç kuşak sonra silinip gideceğiz işte, benim torunlarım senin adını bile bilmeyecek belki. Öldükten sonra bizi tanıyan herkes öldüğünde dünyadan komple silinip gideceğiz. Bundan yüz sene önce yaşanan dünyayla şimdi tamamen farklı ve o zaman yaşayanlardan geriye kalan en büyük şey bir mezar taşı..Bir süre kimse bir şey söylemedi sessizce durdular. Sonra anne; sıradan insanların da sıradan yaşantılarında, öyle büyük filozoflar gibi şatafatlı sözler söyleyemeseler de, hayatın anlamı ya da anlamsızlığı konusunda bilgece düşüncelere sahip olabileceğini göstererek son sözü söyledi:
- Hadi ayranını iç de çay koyayım.