siri'nin sesinden duyduğum bilmem kaçıncı arda arıyor.. bildirimini de kapatıp geri uykuma dönecektim ki yeniden sinir bozucu zil sesi doldurdu odayı. bu kez aynı ses bilinmeyen numara arıyor... bildirimi verdi. gözlerimi açamadım ama merak duygumu da yenemedim, rastgele fırlattığım telefonumu buldum ve rüya mı gerçek mi karar veremediğim aramayı yanıtlayıp kulağıma dayadım.
"alo.." dedim hala uyuduğumu belli eden sesimle.
"ferdi kadıoğlu?" dedi hafif aksanlı bir ses.
"efendim?"
"efendim mi?"
"beyefendi.." dedim elimi yüzüme götürüp birkaç kez ovalayarak ayılmaya çalışırken. "kimsiniz, numaramı nereden buldunuz?"
"saati kontrol eder misin kadıoğlu?"
"ya dalga mı geçiyorsun amına koyayım, kimsin diyorum!"
"tanışma idmanına şu anlık bir saat kadar geç kaldığın antrenörün, memnun oldum kadıoğlu.."
"hassiktir, dalga geçiyorsun!" açılan uykum ve duvardaki saate giden gözlerim yataktan düşercesine kalkmamı sağladı.
"bir de küfür, inanamıyorum.."
"hemen.." dedim ne diyeceğimi bilemezken. "hemen geleceğim!" ve telefonu yüzüne kapadım, bilmem kaçıncı falsomu vermiş oldum böylece. hızlı bir duş aldım ve saçlarımı kurutmaya, akşamdan kalma mideme tek lokma göndermeye vakit ayırmadan çıktım evden.
yolunu ezbere bildiğim samandraya gitmem, gece kendi evimde kalmadığımdan dolayı normalden çok daha fazla vakit aldı. neredeyse bir saatin sonunda kendimi kapısında bulduğum tesis derin bir nefes almams yaramadı, hakkında ismi dışında herhangi bir şey duymadığım yeni teknik direktörümüz ilk günden iki saatlik geç kalışa ne derdi bilmiyordum.
her bir noktasını ezbere bildiğim koca binada hızlı adımlarla ilerledim, sonunda ulaştığım büyük serbest alanda takım arkadaşlarımı gördüm. hepsi beni büyük dalgalarla karşılarken ortada ki yiyeceklerden birkaç parça attım ağzıma. "abi.." dedi arda altay'ın kolunun altındayken. "korkma, çok farklı duygular hissedeceksin birazdan"
"sus oğlum, spoiler verme!"
"ne diyorsunuz lan, ne hissedeceğim?"
"sus ve daha fazla bekletme adamı, kaç saat oldu.." dedi yarım türkçesiyle anlatabildiği kadarıyla liva, kafamı salladım, su bakındım ancak yoktu. sonunda antreman sahamıza adımladım, bize arkası dönük, tanıdığım görevlilerle konuşan adamın geniş sırtı takıldı gözüme.
yeni hocamız o olmalı diye düşündüm, adımlarımı yavaşlattım ve ona yaklaşmak için hareketlendim ancak az ileride ki termos takıldı gözüme. çocuklardan birinindir diye düşündüm ve önce onu aldım elime, içindeki soğuk suyu dikledim, kana kana içtim.
"yok artık, ne yapıyorsun?"
beklemediğim anda duyduğum yabancı ses yerimde sıçramama sebep olurken elimden kayar gibi olan termosun ağzından çeneme doğru akan birkaç damla suyu hissettim. refleskle ona çevirdiğim gözlerim şaşkınlıkla büyüdü, kafamın içinde ki sesler çığlık atmayı kesti ve iki saniyede içine çekildiği o enerjiyi kabullendi.
karşımda epey bol eşofmanı, üzerine yapışmış, kaslarını her bir milimiyle belli eden spor tişörtü ile dikilmesi yetmezmiş gibi; esmer tenine sertlik katan çatık kaşları ile duruyor oluşu kısacık bir an bana her şeyi unutturdu. etraftaki herkes silindi, ortam güneş ışığından arındı ve bütün ışık karşımda ki adamın etrafına toplandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sex, drugs, etc.
Fanfiction'haalf love, half regret dressing up for polaroids and cigarettes'