İsmail asansöre binene kadar Barış'la yan yana gelmemek için gereksiz bir çabaya girip hızlı adımlarla yürümüş ve Barış da bunu anladığından yetişmeye çalışmamıştı. Onu rahatsız etmek istemiyordu.Asansörde de ondan en uzak durabileceği yere geçti. Planı şirketi gezdirirken yalnız katları tanıtım amaçlı iki üç kelime dışında konuşmamaktı.
Barış'sa sürekli ağzını açıp bir şeyler diyecek gibi oluyor fakat her seferinde bundan vazgeçiyordu. Kendinde söz söyleyecek hakkı bulamıyordu.
Sonra dayanamadı. Sesini o kadar özlemişti ki sarışının. Az önce odada fısıltıyla "Hoş geldin." diyişi bile öyle huzurlu hissettirmişti ki. Eski sevgilisinin durmadan başının etini yediği zamanları çok özlediğini farketti.
"Uzun zaman oldu."
Güldü İsmail. Alay doluydu ve tınısı dahi siktir git diyordu. "Söylemesen farkında bile değildim sağ ol."
Kendisine bakmadan konuşması ve umursamaz tavırları kalbine diken gibi batsa da devam etti Barış. "İsmail biz normal iki insan gibi yollarımızı ayır"
Eğdiği kafasını hiddetle kaldırdı ve göz bebeklerinde yer edinen öfkeyi açıkça dışa vurarak sözünü kesti İsmail. Kendini tutamamıştı işte. "Biz ayrılmadık. Sen boktan bir bahaneyle bana siktiri çektin ve yurt dışına defoldun. Benle bütün iletişimini kestin. Arkanda ne bıraktığından haberin bile yoktu lan senin orospu çocuğu. Gelip bana burda medeni bir insanmış gibi konuşmaya çalışma. Gereksiz muhabbete de girme benimle. Anladın mı?"
Son cümlesini işaret parmağıyla göğsüne vurarak söylemiş ve bu bile geriye sendelemesine yetmişti Barış'ın. Yalnız bakışlarıyla öyle güçten düşürmüştü ki İsmail, ayakta durabildiğine şaşırdı.
Açılan kapıyla zaten geriye savrulmuş adamı tamamen kenara itip asansörden çıktı.
Dolmak üzere olan gözlerini yere eğdi. Ağlamak istemiyordu. Ağlamaya değecek bir şey mi vardı? Tırnaklarını avuç içine bastırdı ve toparlanabilmek için kendini sıkabildiği kadar sıktı İsmail. Sırası değildi.
Gerekli bütün yerleri gezdirmeye başladı. Barış tek kelime dahi etmeden İsmail'i dinliyordu. Daha doğrusu dinliyor gibi gözüküyordu çünkü aklı şirketle meşgul olamayacak kadar sarışın adamla doluydu.
---
Kafasını masaya yaslamış haldeyken açılan kapıyla pozisyonunu bozmadan konuştu İsmail. "Mert sana kapıyı çal diyorum oğlum ne diye anlamıyorsun?"
Mert arkadaşının ne dediğine hiç kulak asmasa da ses tonu dikkatini çekmişti bile. "Sesin niye böyle geliyor senin?"
Anında dibinde bittiğinde sorduğu soruya cevap alamadı başta. Kollarından tutup kaldırmaya çalışsa da öyle sıkı kapamıştı ki kendini hareket ettiremedi çok. "Sana diyorum İsmail. Kaldır şu kafanı."
İsmail de onun dediklerini duymazdan gelerek kendi sorusunu yöneltti. "Neden geldin sen?"
Mert arkadaşının bu inatçı hallerine ofladı. "Sabahki olaydan sonra görmedim seni merak ettim ne oldu diye. Anlatacak mısın?"
Cıkladı. Mert Hakan yine de zorladı arkadaşını. "İsmail gözünü seveyim böyle yapma oğlum ya valla içim gidiyor lan."
Ve arkadaşında endişeye yer vermemek için konuştu İsmail. "Bir şey olduğu yok. Babam gezdir şirketi dedi. Sanki köpek gezdiriyoruz amına koyayım. Bi de boyamış saçlarını saçma sapan bi sarıya." Gözünün önünde canlanınca güldü farketmeden.